Yazmak için yalnızlığa, yaşamak için kalabalığa karışan Usta
“Hayat, oyuncusu sürekli değişen ama sahnesi kapanmayan bir kumpanya gibi…”
Yalnız hatta yapayalnız çünkü o “Sait Faik Abasıyanık”
Çevirmenlik ve bir zamanlar muhabirlik yapan, 2013 yılından beri Destek Yayınları’nda kitap editörü ve yayın koordinatörü olarak iş hayatına devam eden Özlem Esmergül tarafından iyi bir araştırma yapılarak, çok emek ve zaman harcayarak oluşturulmuş bu kitap “efsane” yi anlatan başka bir efsane olmuş. Yazarın, ustamızı samimi bir dille ele alması, betimlemeler ile bizleri 1940 yıllarına götürmesi bu şahane eseri daha bir efsane yaptığını söylemeliyim.
Her sayfasını merakla çevirirken, Sait Faik’ in aşkları mutlu sonla bitecek mi? Şimdi hangi Rum kadınına âşık olacak? Hangi meyhanede iki kadeh tokuşturacağız, yine kime atar yapacak da benim yüreğim hop edecek? O çocuk yüreği kime küsecek de kabuğuna çekilecek? En önemlisi; insanları sevmekten, yazmaktan başka hiçbir şeye önem vermeyen bu güzel gönlü fark eden, anlayan biri çıkacak mı, diyerek kayboldum satırlar arasında.
Gerçi bir insanın annesi bile evladını anlamıyor, fark etmiyorsa fazla konuşacak bir şey yok bu konuda. Neyse, der iç çekerim…
Eleni…. Ama en çok da minik Deka delik deşik etti yüreğimi. Onlarla ilgili okuduğum her bölüm bir hançerdi benim için. Okudukça hançer daha da derine indi. Hele o son var ya işte, orada ne hançeri söküp atabildim ne de bu kadar acıttığına kızabildim.
Sait ustam ile birlikte Beyoğlu’ nu, Arnavut kaldırımlarını, yoksul mahalleleri, Burgazada’yı mesken tuttuk. Yeri geldi balığa çıktık, vapura bindik, yeri geldi bir doktorun muayenehanesinde ölmeyi diledik, çoğu kez çok içtik, durmadan yürüdük ve çok da yazdık…. Ben bunları onunla yaşarken, sanki yanındaymış gibi hissederken, diğer dostları yani bizim diğer ustalarımız, diğer unutamadıklarımız ve diğer keşkelerimiz Orhan Veli, Rıfat Ilgaz, Mina Urgan, Peyami Safa, Ara Güler, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Bedri Rahmi… de yarenlik etti. Henüz dün akşam aynı masada içer, yazdıklarımızı birbirimize okurken, bu sabah içeri atıldıklarını duyduk. Anlaşılacağı üzere hiç bitmesini istemedim hem de hiç. Kitaplarını artık çok başka duygularla okuyacağım.
O zor yıllarda bile yılmayan, tek bildiği mesleğin “yazarlık” olduğunu söyleyen, bunu bir iş, uğraş olarak görmeyenlere inat, siyasi görüşü olmadığı halde her bir yazdığına mana çıkaran, kitaplarını toplatan hükümete inat, karşılıksız aşklarına, işsiz güçsüz avare gören ailesine inat yazan, sadece yazan Sait Ustamızın neler yaşadığını, nasıl ve neden yazdığını mutlaka okuyun, derim. O döneme gidecek ve dönmek istemeyeceğinize eminim.
İtiraf ediyorum: Ben bu avare adama aşık oldum…. Bir Alexander, bir Eleni olmak, onu hayata sımsıkı bağlamak vardı ya…. Neyse… Ya o çok erken gelmiş ya da ben çok geç kalmışım, diyelim.
Eserin içerisinde çizmediğim, aklıma kazımak istemediğim tek bir satır yok. Yazımı bitirmeden bazılarını sizinle de paylaşıyor, yalnız hatta yapayalnız kitabını okumanızı, hediye etmenizi, okutmanızı diliyorum.
Sevgilerimle.
“Bu halimle sana haksızlık eden bir evlat olabilirim. Doğru söylüyorsun. Lakin benim için yaşayabileceğim başka bir hayat yoktu. Ben gibi kalabildiğim bu hayatla barışamamış olsam da yaşamayı sevdim. Hayatım boyunca inandığım gibi yazdım. Ne mecmua sahiplerine ne de gazete patronlarına boyun eğdim. Siparişle yazılmış bir satırım yok.”
“Annesinin nazarında bile talihsizlik sonucu başa gelmiş bir hadiseydi. Hangi kadın için bundan daha fazla şey ifade etmeyi başarabilmişti ki? Ne sevdiği kadınlar yüzünden dostlarının acır gibi bakmaları ne Babıali’de alay konusu olması umurunda bile değildi…”
“Sait çok korkuyor…. İçkiye düşkünlüğünün sebebi de, içtiği zaman korkularından arınması… Hırçınlığı da bundan, huysuzluğu da… Ödü kopuyor yalnız kalmaktan ama yalnızken daha mutlu. Tabiatı karışık işte adamın… Yazmak için yalnızlığa, yaşamak için kalabalığa karışıyor ama gel gör ki ikisi ile de anlaşamıyor.”
Yalnız Hatta Yapayalnız
Özlem Esmergül
Destek Yayınları
2018, syf 392
5
3.5
4.5