Peyami Safa – Yalnızız ve Simeranya

Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada YALNIZIM

Şimdiye kadar hiçbir kitabı ikinci bir defa okumayan ben, Yalnızız’ı tam dört defa okudum. Özellikle arka planı çok zengin bir roman. Yazımda da olaylardan, olay örgüsünden çok bu arka plandan ve Safa’nın ütopyası olan “Simeranya”dan bahsedeceğim.

Öncelikle biraz yazarımızı tanıyalım. Her bir kitabı birbirinden özel ve güzel yazarımız Peyami Safa, 1899 İstanbul doğumludur ve ünlü şair İsmail Safa’nın oğludur. Öğretmenlik ve gazetecilik yapmış, aynı zamanda da “Server Bedi” takma adıyla ilk romanlarını yayınlamaya başlamıştır. 1961 yılında da bir kalp krizi sonucu yine İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur.

Peyami Safa ailesinde şair simalar bulunduğu halde, şöhretini önce hikâyeci sonra da romancı olarak kazanmış olan Cumhuriyet Devri Türk Nesrinin önemli isimlerinden biridir. Çok küçük yaşta yaşamış olduğu olumsuz durumlar ve sıkıntılar onun eserlerini kaleme almasında büyük bir motivasyona yol açmıştır. Peyami Safa’nın yaratıcı yanı ve ustalığını romanlarında gözlemleyebiliriz. İşlediği konular bir yana kullandığı ve o güne kadar edebiyatımızda kullanılmayan anlatım teknikleriyle birçok ilkin de sahibi olmuştur.

Yalnızız romanında manevi değerlerin zayıflaması sonucunda, insanın içine sürükleneceği açmazın, materyalist yaklaşımlarla çözümlenemeyeceği gerçeğini kabule yanaşmayanların, önünde sonunda yalnızlığa düşüp, hüsrana uğrayacağı gerçeği konu edilmiştir.

Yalnızız romanı, üç bölümden oluşur. Esas karakteri itibariyle fikrî yönü ağır basan bir romandır. Peyami Safa, romanını düalizm (kutupluluk) düşüncesi üzerine kurgulamıştır. (Aslında kendisi bu –izm’leri pek sevmediğini söyler ama galiba onun romanlarını –izm’lerle anlatmak bizim için daha kolay olacaktır.) Olay örgüsünü şekillendiren vakaları da bu düşünceyi netleştirecek tarzda düzenlemiştir. Olay örgüsü, çatışmalarla anlamını bulur. Çatışma her bölümde farklı kişiler arasında ve farklı ölçülerde gerçekleşir.

Bunalımlı bir aile anlatılmaktadır. Temel sorunlarından biri, ailenin yaşadığı köksüzlüktür. Yeşilköy’de bir konakta yaşayan ve kendilerinin Kavalalı Mehmet Ali Paşanın soyundan geldiğini düşünen bir ailenin, İkinci Dünya Savaşı sonrası aile içi ilişkileri ele alınmıştır. Aile içi ilişkileri belirleyen husus, hiçbir ölçü tanımadan yalnızca amaca ulaşabilmek için söylenilen yalanlardır. Yazara göre yalnızlaşmamıza sebep olan şey de bu “Yalanlar”dır.

Yalnızız’da, yazarın kendi hayatından da izler vardır. “Romanın konusu insandır.”diyen Safa, insanın iç macerasını her zaman birinci planda tutmuştur.

Yazar, romanında Doğu-Batı çatışması sonucunda oluşan kimlik karmaşalarını ve yanlış batılılaşma kavramını ileri sürmüştür. Soyluluk merakını ve bunun insanları ittiği durumu açıklamıştır. Ki roman 1959 yılında yayınlanmış olsa da tüm bu söylenilenlerin ve söyleneceklerin günümüzde de halen bulunmakta olduğunu görürüz. Bu da bizi romanın zamansızlığına götürür.

Şüphe ve tereddüt romanın yapı taşıdır. Yazara göre de bunlar zekanın sembolüdür. Ayrıca romanda bu şüpheler hiçbir zaman askıda bırakılmaz, mutlaka sonuçlanır.

Romanda Samim Süperegonun temsilcisidir. Süperego için birinci ben, İd için ikinci ben kavramlarını kullanır. Birinci ben ve ikinci ben arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir savaş vardır ve biz kitapta bu savaşı çok rahat fark edebiliriz.

Romanda metafiziki yani doğaüstü olaylar da özellikle son kısımlarda çokça bulunmaktadır.

Yine romanda olan olaylardan arka planına bakacak olursak bizi Hengri Bergson’un Sezgicilik anlayışı karşılar. Samim sezgileri oldukça yüksek bir karakterdir ve çoğu zaman fikir sahibi olmasını sağlar.

Sosyal, felsefi ve psikolojik arka plandan kısaca bahsettiğime göre artık Simeranya kısmına gelebilirim. Benim, romanda en çok sevdiğim yerler Samim’in Simeranya’sını anlattığı yerler oldu açıkçası. Belki herkesin içinde değişik isimlerle adlandırılmış birer Simeranya olduğundandır bu kim bilir…

Samim, Yalnızız romanın başkahramanıdır. Peyami Safa, Samim aracılığıyla kendi görüş ve düşüncelerini bize yansıtır. Samim karakteri, doğuyu sembolize etmektedir.

Toplumun gelişmesi ve ileriye gitmesinde yeni bir sistem arayışındadır. Aradığı bu yeni sisteme “Simeranya” adını vermiştir.

Peyami Safa’nın Simeranya’sı her ne kadar müstakil bir kitap olmasa da Hesiodos’un Altın Çağı, Thomas More’un Ütopya’sı,Francis Bacon’un Yeni Atlantis’i, Tommaso Campanella’nın Güneş Ülkesi ve Aldous Huxley’in- Güzel Düşü: Ada’sı , Yeni Dünya’sı gibi bir ütopyadır.

Samim, bir yandan içinde yaşadığı toplumun ve insanların meselelerini kendi iç dünyasında çözmeye çalışır, diğer yandan ise odasına kapanarak Peyami Safa’nın “Simeranya” ülkesini yazmaya ve hayatın problemlerini orada çözmeye çalışır. Bu dünyada, çirkinliğe karşı mutluluk ve güzelliğin, yalana karşı doğruluk ve dürüstlüğün hüküm sürdüğü ideal bir toplum oluşturur.

İnsan bir makine değil de gerçekten yaşayan, manevi bir kişiliktir. Orada eğitim tüm diğer şeylerden daha üstündür. Eğitimin günlük hayatta işe yaradığı sürece fayda sağladığını anlatmıştır. Bildiğimiz okullar yoktur. Burada John Dewey aklımıza gelmeli sanırım.  Yalanın, aciz insanın elindeki geçici bir silah olduğuna inanır ve bu dünyasında yalana lüzum bırakmamıştır. Yine Simeranya’da ekonomi de düzenlidir. Gelir dağılımı halledilmiştir. İşsizlik yoktur. Ne fakir çok fakir, ne de zengin çok zengindir. İnsanlar şeffaftır burada, olduğu gibidir. Sahteliklere yer yoktur. Yazar, romanında materyalist karakterlere yer verse de, Simeranya’da materyalizme yer yoktur.

Böyle bir dünyadır işte Samim’in dolayısıyla da Peyami Safa’nın düşlediği… İnsanlığı, kaybettiği ruhunu ve kendini bulmaya çağırmıştır.

Yazar kitabını bilinç akışı, iç monolog, montaj gibi birçok anlatım tekniği ve akıcı üslubuyla süslemiş daha zevkli ve anlaşılır bir şekilde okumayı sağlamıştır.

Usta yazarın bilgi birikiminin ne kadar zengin olduğunu sadece bu eserinde dahi görmemiz mümkün. “En sevdiğin kitap hangisi ?”diye sorulduğunda hiç şüphe etmeden adını verebileceğim bir eser. Hala okumadıysanız, mutlaka bu keyfe siz de varın derim…

Görüşmek üzere…

Yalnızız
Peyami Safa
Ötüken Neşriyat
416 sayfa, 2000

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir