Sinemalarda Bu Hafta – 25 Kasım 2016
Sinema salonlarında bu hafta 2’si yerli 6 film vizyona giriyor.
Bana Git De
Annesi ve babası yurt dışına işçi olarak gittiği zaman Ali ile ablası Elif’i, babaanneleri ve dedelerine emanet etmiş, onlar da torunlarını, Doğu Anadolu’nun bir köyünde sevgiyle büyütmüşlerdir.
İlkokula kadar köyde büyüyen Ali henüz popüler kültürün yutmadığı bu ortamda kadim müzikleri, sesleri ve daha da önemlisi o sıcak insan ilişkilerini tanıyarak büyümüştür.
Ruhuna sinen bu tat ve müziğin yarattığı saf coşku, daha sonra İstanbul’un en iyi gitaristlerinden biri olan Ali’yi terk etmez. Onun piyasa müziğinin bir parçası olmasını alttan alta engeller. Hedefine ulaşmak bir yana, onun kendisini yuttuğunu, yok ettiğini fark eder. Her şeyi arkasında bırakarak kendisini ve varoluşun anlamını bulmak için yollara düşer.
Ali’nin bu yolculuğu, varoluşunu ve hayatının müziğini bulmakla özdeşleşir.
Küçük iken ona “Eğer müziğe gerçekten ruhunu verirsen bir gün şarkının birinde Yaratılışın sesini duyar ve ölümsüz olursun” diyen babaannesinin sözleri yolculuğunun mottosunu oluşturur.
Kaçışının ve arayışının iç içe geçtiği bu yolculuğun uzak bir durağında genç ve güzel Leyal ile karşılaşır. Leyal ise Ali’nin tersine ünlü bir şarkıcı olmak için bu küçük kasabanın dar ve baskıcı hayatından kaçarak İstanbul’a ulaşmaya çalışan genç ve güzel taşralı bir kadındır. Hayat Leyal’e çok şefkatli davranmamıştır. Olağanüstü bir müzik yeteneğine ve ilahi bir sese sahip olan Leyal de hayat gailesi ve maço kültürün gölgesinde kaybolma endişesi taşımaktadır. O da bu makus kaderini değiştirmek ve yeteneklerinin peşinden gitmek için Ali gibi her şeyi arkasında bırakıp yollara düşmüştür.
Karşısına çıkan ve Ali’yi büyüledikten sonra ortadan kaybolan Leyal’i bulmakla,
varoluşunun anlamını ve babaannesinin küçükken ona söylediği o “ölümsüz şarkıyı” bulma amacı artık Ali için iç içe geçmiştir. Ne yazık ki bir bakıma o “ölümsüz şarkı’nın simgesi haline gelen Leyal’in trajik hikayesinin bütününü öğrendiğindeyse Leyal’e ulaşması iyiden iyiye sarpa sarar.
Çakallarla Dans 4
Başrollerinde serinin ilk üç filminde olduğu gibi Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar ve Murat Akkoyunlu’nun bulunduğu “Çakallarla Dans 4” filminin yönetmenliğini Murat Şeker yapıyor.
Senaryosu Ali Tanrıverdi ve Murat Şeker’e ait olan film, imkansızlıklar yüzünden aynı evde yaşayan 4 kafadarın, günün birinde vasiyet olarak bırakılan ve gömü yerini gösterdiği iddia edilen bir haritanın peşinden Edirne’ye doğru yola çıkma macerasını konu alıyor.
Pastoral Amerika / American Pastoral
Philip Roth’un Pulitzer ödüllü romanından uyarlanan ve dünya prömiyeri eylülde Toronto Film Festivali’nde yapılan “Pastoral Amerika”, 1960’ların toplumsal ve siyasal çalkantılarıyla dağılan “mükemmel” bir Amerikan ailesini odağına alıyor.
Film, başarı merdivenini tırmanıp saygınlık kazanan Seymour Levov ve gözbebeği ailesini yıllar boyu takip ederken, Vietnam’dan 1968 olaylarına ve Watergate’e ABD tarihine de tanıklık ediyor.
Savaş Vadisi / Hacksaw Ridge
Mel Gibson’ın yönetmenliğe geri döndüğü, başrolünde Andrew Garfield’ın yer aldığı “Savaş Vadisi” filmi, 2. Dünya Savaşı’nda savaşmayı reddeden ve kurşun sıkmadan onlarca hayatı kurtarmayı başaran Desmond T. Doss’un hikayesini anlatıyor.
Andrew Garfield’in yanı sıra Teresa Palmer, Sam Worthington, Luke Bracey ve Hugo Weaving gibi isimlerin de rol aldığı filmde, Amerikan tarihinin Onur Madalyası’na layık görülen ilk vicdani retçisi Desmond T. Doss’un, 2. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunda görev yaparken yaşadığı sorunlar ve 75’e yakın kişiyi kurtararak kahraman oluş süreçleri ele alınıyor.
Frantz
Pierre Niney, Paula Beer, Ernst Stotzner ile Marie Gruber’in oynadığı “Frantz” filminin yönetmen koltuğunda François Ozon oturuyor.
“Swimming Pool”, “8 Femmes”, “Dans la Maison” gibi filmlerle tanınan François Ozon’un Venedik Film Festivali’nde prömiyeri yapılan yeni filmi, savaşın geride bıraktığı hayatları odağına alıyor.
Lanetli Ev / The House on Pine Street
Aaron Keeling ile Austin Keeling’in yönettiği “Lanetli Ev” filminde Emily Goss, Taylor Bottles, Cathy Barnett ile Natalie Pellegrini başrollerde oynuyor.
Yedi aylık hamile olan genç bir kadının taşındığı yeni evinde yaşadığı paranormal olayları konu edinen korku ve gerilim türündeki filmin konusu özetle şöyle:
“Hamile olan Jennifer Branagan, kocasıyla birlikte doğup büyüdüğü kasabaya taşınmıştır. Yeni evin ürkütücü havası, mobilyaların kendi kendine hareket etmesi ve ruhani varlıkların görünmesiyle kesinleşmiştir. Jennifer oturdukları evin hayaletli olduğuna ikna olmuştur fakat kimse genç kadına inanmaz çünkü başka kimse evde tuhaf bir olay yaşamamıştır. Jennifer’ın yaşadığı duygu karmaşası ile yakın zamanda anne olacağı gerçeği genç kadının zihnini karıştırır ve kocasıyla arasındaki ilişki giderek gergin bir hal alır.”