Sanatçılar, Resim İncelemeleri, Mitoloji
Dünyadan kaçmanın en güvenilir yolu sanattan geçer, dünyaya sıkıca bağlanmak da sanatla gerçekleşir.
-Goethe
“Resim elle değil akılla yapılır” der Michelangelo. Yaptıkları eserleriyle bir döneme imza atmış, kendisinden sonra gelen sanatçıları etkilemiş olan bu yetenekleri anlayabilmek için bu alanda kullanılan akademik dile hâkim olmayan ve daha önce herhangi bir sanat eseri ile yolları kesişmemiş kişilerin bu büyülü dünyaya girmesi için açılan kapı tanıtacağım kitaplardan geçiyor. Kitapların hepsi, sayfalarında gezinirken arkadaş ortamında sanat sohbeti yapılıyormuşçasına, konunun konuyu açtığı doyurucu ve keyifli bir ortamda bulunma hissi veriyor. Konular anlaşılır ve rafine bir şekilde aktarıldığı için sanat eserlerine korkmadan, anlayıp anlamama endişesi duymadan yaklaşılıyor. Çünkü yazarımızın da dediği gibi sanat eserini çözümleyip, ondan estetik haz almak herkesin hakkıdır.
“Bir resimde kalabalıklar arasından bize bakan biri varsa bu büyük ihtimalle ressamın kendisidir.” Bu söz Umberto Arte İle Sanat kitaplarının yazarına ait. Takipçilerine bakmadığı için bizler kendisini göremiyoruz. Bu sebeple yazarla ilgili bilgimiz sınırlı. Kitaplar, Twitter’da sıralı mesajlar halinde yazdığı sanat yazıları ve resim incelemelerinin devamı niteliğinde ortaya çıkmış. “Öldükten sonra yaşamak istiyorsanız ya okumaya değer şeyler yazın ya da yazılmaya değer şeyler yaşayın.” İlk kitabın önsözünde Victor Hugo’nun bu sözü ile yazarımız yazma serüvenini açıklar, “Benim yaşadıklarım rutin şeyler, onun için okunmasını umduğum şeyler yazmaya çalıştım” diye de ekler.

Kitaplar, yazarımızın sosyal medya ismi ile “Umberto Arte ile Sanat 1-11-111-1V” şeklinde sıralanır. Destek Yayınları’dan çıkan kitapların ilki 2019 yılında okuyucuyla buluştu. Her yıl yeni bir kitapla seri ilerliyor. Her kitap Sanatçılar, Resim İncelemeleri, Mitoloji konularını kapsayan bir titizlikte hazırlanmış. Üçüncü kitap H. E. Gombrich’in “Beğeni tartışılmaz ama geliştirilebilir” sözüyle başlar. Bunu geliştirmenin yolu da gördüğüne anlam yükleyebilmekten geçiyor. Sanat tarihi eğitimi olmayan bir kişinin bulunabileceği, donanabileceği bu sohbet ortamı kitaplarla sunulmuş durumda. Özellikle sanat kitaplarının pahalı olması, kitaplarda kullanılan dilin ağır olması ve bu durumlara okuma alışkanlığımızın düşük olması da eklenince kontrolsüz bilginin yer aldığı bazı internet kaynakları daha çok tercih ediliyor. “Sanat kültürü edinmek istiyorsak başvuracağımız yegâne kaynaklar filmler veya dijital platformlar yerine kitaplar olmalıdır” sözü beni kitaplara çekmişti. Her konuda olduğu gibi bu konuda da bilgi çok ama doğru bilgiye ulaşmak zor. Zaten yazarımız kitapları yazma amaçlarını sıralarken “Beni bu kitabı yazmaya iten noktalardan bir tanesi de bu alanda ciddi bir bilgi kirliliğinin olması, insanların kendi çıkarımlarını mutlak doğrular gibi yazmasıdır” diye açıklar.
Sanatın her alanı iç içe geçmiş olduğu için kişi kendi bilgi birikimi veya ilgi alanı vasıtasıyla resim sanatıyla bağlantı kurabiliyor. Böyle olunca kitap bittiği zaman akılda pek çok şey kaldığı gibi başka başka kitaplar, bazen konuyla ilgili filmler de öneri listesine ekleniyor. Bir sanat tarihi eğitimi olmayan ama benim gibi var olan ilgisi sayesinde bilgisini de arttırmak isteyenler için oldukça anlaşılır kaynaklar. Samimi bir dille kaleme alınan kitapları anlattığım bu naçizane yazımda aynı samimi dil ile devam edeceğim. Resim sanatı, kişilerin resim yapma yeteneği beni her daim etkilemiştir. Ama bu yeteneğin keşfi, gelişim aşamaları, bir resmin ortaya çıkışı, sanat akımları, ülke ve dünya gerçekleri, yaşanılanlar nasıl bütünü oluşturuyor ve bir resme bakarken ressamın hayatından başlayarak, o çağın, akımların, olayların, hava durumunun yani her şeyin ne kadar önemli detaylar olduğunu bu kitaplar sayesinde anlamlandırabildim.

Biyografi seven tarafımı da beslemesi kitapları benim için vazgeçilmez kıldı. Sayfalar kaliteli ve resimlerin çözünürlüğü iyi. Kitapta incelenen bir resim bütün olarak paylaşıldıktan sonra yazar anlattığı konuyla paralel olarak aynı resimden kesitleri de paylaşıyor. Bakmaya doyulamayan bir kitap ortaya çıkıyor. 2 ve 3. kitaplarda bazı resimler iki sayfaya yayılmıştı. Bu durum resimdeki detayların kitabın orta bölümünde kaybolmasına neden oluyordu. Son kitapta bir resim iki sayfaya yayılsa bile başka bir sayfada bütün olarak verilmiş. Bu olumlu değişim beni mutlu etti. Okurken resmi bir bütün olarak görebilmek için okumaya ara verip, resmi internette aratıp, inceleyip öyle devam ediyordum. Bu durum okumayı kesintiye uğrattığı için üzülüyordum. Bir üzüldüğüm konu da yanlış veya eksik harflerle yazılan kelimelerin varlığı. Birkaç tane böyle kelime ile karşılaşılsa bile okuyucu tüm metindeki kelimelere hep bir şüpheyle yaklaşıyor. Okumanın akışı bozuluyor. Özellikle büyük dediğimiz yayınevlerinin kitaplarında bu tür hatalar olunca bir hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmeliyim. Ben de yazarımızın anlatım alışkanlığı paralelinde ilerliyorum ve konudan konuya geçiyorum. Kitapları sevmemin diğer önemli bir noktası mitolojiye ayrılan bölümler. Bazen bir resim incelenirken veya ressamın hayatı anlatılırken bazen de son kitapta olduğu gibi “Loki ve Çocukları” bölümü gibi tatmin edici bir mitoloji aktarımı oluyor. Farklı ressamların aynı olayı anlattıkları resimlerle desteklenen hikâye tadında bölümler. Yazmaya gönül verdiğim için bu bölümleri oldukça ilham verici buluyorum.

Kitapta bilgi var ama bir ders kitabı gibi de değil, ayrıca resimle ilgili yorumlarda bir dayatma da yok. Herkes kendi yorumunu getirebilecek şekilde açık uçlu bırakılan paylaşımlar mevcut. Ressamlara ulaşıp resimleri ile soru soramayacağımıza göre eserleri anlamlandırmak, genel bilgilere sahip olduktan sonra o resmi inceleyenlere, bizlere düşer. Ama hiçbir zaman bir sanat eserini herkes aynı gözle göremez. Galiba bu sebeple bu kadar evrensel ve kalıcı eserler ortaya çıkıyor. Belki ressama sorabilsek her sorulduğunda farklı bir duyguyla cevap verecekti. İçinde pek çok detay barındıran bu eserlerde var olan sembolik öğelerin anlattıkları bakana göre değişecektir. Son kitapta yazarımızda bir bölümde sanatçıya sorulan “Bu eserde ne anlattınız?” sorusuna bir yorum getiriyor. “Bu sorulara cevap vermek, daha önce söylediğim gibi sanatçılar için eziyettir ya da ben öyle düşünüyorum. Sanatçı, sanatın amacı, gerekliliği, sanatsal üslubu, çıkış noktası, nereden geldiği ve nereye gittiği gibi onlarca konuda açıklama yapabilir ama eserinde anlatmak istediklerine ilişkin açıklama yapmamalı, yapmak zorunda bırakılmamalı. Sanatçı eseri yapar ve bırakır, sonrası sanat eseri ile ona bakan inceleyen kişi arasındadır. Resme bakan her kişinin o eserle kurduğu ilişki farklıdır.” Bu söylem bence tüm sanat eserlerini kapsıyor. Her eser her bellekte farklı anlam bulur. Sanatçı bir açıklama yapar ve neyin neyi anlattığını açıklarsa eser o kısacık anlatımda hapsolur. Oysaki sanata özgürlük yakışır.
Dört serilik bu kitapları okumak için bir sıra yok. Hepsi birbirinden bağımsız. Ama son kitabı okurken mutlulukla fark ettim ki yazarın önceki kitaplarında bahsettiği bir resim gözümün önünde canlanıyordu. O zaman okuma daha anlamlı oluyor. İlk kitabın sekizinci baskısına sahibim. Ama diğer kitapların ilk baskısı elimde. Beşinci kitabın geleceğini birinci ağızdan öğrendiğimi söylemek istiyorum. Umarım beşinci kitabım imzalı olur, temennisini de sohbet arasında paylaşayım istedim. Birinci kitapta çok sayıda ressamla tanışıyor, resimlerini inceliyoruz. Hatta sanat akımlarına ayrılmış olan bölümler var. Vincent Van Gogh, Leonardo Da Vinci, Marcel Duchamp ve Dadaizm, Gustav Klimt, Pablo Picasso, yazarımızın kırmızı çizgisi ve en çok sevdiği ressamlardan olan ve dördüncü kitapta da geniş bir yer bulan ve burada eklemeden geçemeyeceğim benim de en çok sevdiklerim arasında yer alan Pieter Bruegel diye liste uzuyor. Birinci kitabın kapağında Van Gogh portresi var. İkinci kitapta daha az ressam ile tanışıyoruz ama bu ressamların daha çok resmini görüyoruz.

Kapakta da yer alan “İnci Küpeli Kız” resmini yapan Johannes Vermeer, Velazquez, John Constable bu kitapta yer alan ressamlardan birkaçı. Üçüncü kitabın kapağı en çok sevdiğimdir. Jules Breton’un “Okuma” isimli tablosudur. Bir genç kadın sandalyeye oturmuş dizlerinin üzerine açtığı kitabı okuyor. Tam karşısında koltukta oturan yaşlı adam ise bastonuna yaslanmış dikkatli bir şekilde kadını dinliyor. Okuma hallerinin ressamların tuvalinde hayat bulması benim seyretmeyi en çok sevdiğim eserlerdir. Üçüncü kitap ressamlar ve sanat akımlarıyla anlatılıyor. Jean-François Millet ve Barbizon Ekolü, Poul Cezanne ve Modern Sanata Giriş, Francisco Goya ve Romantizm birkaç örnek olsun. Dördüncü kitabın kapağını Nicolaes Maes’in “Dua Eden Yaşlı Kadın” tablosu süslüyor. Bu resmin detaylı incelemesi kitapta yapılıyor. Bu kitapta resimler ön planda. Bakmakta ve okumakta çok zorlandığım ama hiç unutmayacağım Pieter Bruegel’in “Ölümün Zaferi” eseri kesitlerle anlatılıyor.
İskandinav Mitolojisinde Loki ve Çocuklarının Yeri’nin anlatıldığı kapsamlı bölüm ise bir solukta okunuyor. Marvel serisini seyretmeyi sevenlerin ve ben gibi Loki hayranı olanların dikkatine sunayım. Kitaplarda resim sanatı ile ilgili merak ettiğiniz pek çok soru satır aralarında aktarılıyor. Bir resim üzerinde yapılan kızılötesi reflektografi incelemeleri ile resme sonradan eklenen bölümler veya bir tablo üzerine yapılan tabloların keşfi heyecanlı oluyor. Veya bir resmin ne zaman ve nerede yapıldığına dair kesin bir bilgi yoksa nasıl bir dedektif gibi iz sürüldüğünü de satır aralarında okuyoruz. Tablonun çerçevesinden, Paris Salon’da bir tablonun kabul görüp sergilenmesinin öneminden, hangi müzede hangi tabloyu görebileceğimize dair aklımıza gelen gelmeyen pek çok sorunun cevabını buluyoruz.
Kısacık anlatayım diye başladığım yazımı sonlandırmakta zorlanırken başucu kitaplarım olan ve beni resim sanatına yaklaştıran bu kitapların yazarına “Selam Olsun.”