Resmimi hayal ediyorum ve sonra hayalimi boyuyorum; “Vincent’ten Sevgilerle”
1853 yılında Hollanda’da doğan ve otuz yedi yıllık kısa hayatının sadece son on yılında resim yapmasına rağmen bu kısa zaman dilimine sekiz yüz eser sığdırıp, yaşamı boyunca yalnızca bir tablo satabilen büyük bir sanatçı. Yakın arkadaşı Gauguin ile kavga ettikten sonra kendi kulağını kesip, bir genelevde tanıdığı bir kadına hediye edecek kadar kelimeleri kifayetsizleştiren bir kişilik. Aynı zamanda kardeşi Theo’ya maddi anlamda daha fazla yük olmamak için intihar edecek kadar hassas ve duyarlı bir insan…
Resim sanatına olan tutkusunu “Resmimi hayal ediyorum ve sonra hayalimi boyuyorum.” cümlesiyle ifade eden Vincent Van Gogh’la ilgili çekilen son film olan Loving Vincent, postacı Joseph Roulin’in oğlu Armand’a, Van Gogh’un, kardeşi Theo’ya yazmış olduğu son bir mektubu ulaştırmasını istemesiyle başlıyor. Gönülsüzce yola çıkan Armand, olayların yaşandığı Aures’e gider. Fakat o arada Theo’da ölür ve Armand, postacı rolünden bir anda dedektif rolüne geçer. İntihar vakasının iç yüzünü araştırdıkça, olayın karmaşık yapısı Armand’ı derin bir şekilde etkiler ve olayları çözümlemek için çevredeki herkesten bilgi toplamaya çalışır.
Yüzden fazla ressamın emek verdiği binlerce yağlı boya resmin birleştirilmesiyle oluşturulan bu muhteşem film, Van Gogh’un en bilinen tablolarında resmettiği mekanlarda geçiyor. Ve filmin kahramanları da sanatçının çizdiği portrelerde yer alan kişilerden oluşuyor. Bu durum bile her sanatseveri sinemaya çekmek için yeterliyken, Dorota Kobiela, Hugh Welchman ve Jacek Dehnel’in kafa kafaya vererek ortaya çıkardığı senaryo, bizlere bir Agatha Christie atmosferi sunarak filmi doruk noktasına ulaştırıyor. Aynı zamanda filmin yönetmenliğini üstlenen Dorota Kobiela ve Hugh Welchman ikilisi beyazperdeye yansıttıkları bu zor tekniği bizlere kusursuzca sunarak sinema tarihine olağanüstü bir eser kazandırmış oldular. Resim sanatına duyduğu aşk ile boyaları bile yiyen bu adam için bugüne kadar çekilmiş en iyi film olmasının yanında sinemanın resim sanatına karşı sergilediği bir saygı duruşu Loving Vincent.
Her anında Vincent Van Gogh’un fırça darbelerini ruhunuzda hissedeceğiniz bu unutulmaz yapımın, bilincimizin derinliğine tatlı bir koku gibi yayılan bestelerinin emektarı olan Clint Mansell ise bu projenin en önemli öznelerinden biri. Soundtrack listesi içinde özellikle ‘The Night Cafe’ ve ‘Marguerite Gachet At The Piano’ eserlerini dinlemenizi tavisye ederim.
4.5