Orhan Kemal fildişi kuleden değil, hayatın İçinden yazmış bir İnsan
Orhan Kemal’i anlamak hiç bu kadar güzel olmamıştı. Okurken, ona ait dünyanın içine dalmış gibiydim. Sanki biyografi değil de roman okuyordum. Edebiyatımızda mihenk taşı olan yazarlarımızın biyografilerini roman formatında okuyucuya sunan Alkarga Yayınları’nın bu fikrini çok sevdim.
Kim istemez ki yazarların hayatlarından haberdar olmak? Neler yazdı, gençken nasıldı, yazmaya nasıl başladı?
Kafamızda oluşan tüm sorulara cevap niteliğinde eser ortaya konmuş.
Romanı bitirdiğim an artık Orhan Kemal’in neden işçileri ve onların hayatlarını sık sık ele aldığını anlamış oldum. Roman yazmak varken senaryo işine neden girdiğine artık hâkimim. Üstelik romanda Orhan Kemal’in eserlerinin konularından da birer cümleyle bahsediliyor. Onu anlamanın esas yolu, eserlerini anlamaktan geçiyor.
Onu tanımak hiç bu kadar edebî olmamıştı.
Kitapta yazarın, doğumundan ölümüne kadar geçen süre anlatılıyor. Yazarın dili öylesine sade ve anlaşılır ki kitabı elinizden bırakmaya kıyamıyorsunuz. Roman cep boy formunda tasarlanmış ve 125 sayfa. İnsan, bir solukta bitiriveriyor.
Varlık içinde doğuyor Mehmet Raşit (Orhan Kemal). Babasının sert görünümü onu her zaman kendini kanıtlama yoluna itiyor. Her ne kadar Orhan Kemal okumak istese de güçleşen hayat şartları onu ister istemez iş hayatına itiyor. Neredeyse yapmadığı iş, girmediği fabrika kalmıyor.
Ezilen insanın halinden bu denli anlamasının tek sebebi aslında kendisinin de çalıştığı fabrikalarda çoğu zaman ezilmiş, hor görülmüş olmasıdır.
Adana, İstanbul, Suriye arasında geçen çocukluk ve gençlik yıllarından sonra evleniyor ve iki çocuğu oluyor.
Bir gün tesadüfen Nazım Hikmet’le yolları kesişiyor. Onun ‘’ Sizde yazar olmak için iyi bir yetenek var. Yalnız çok okumalı, çok çalışmalısınız.’’ sözleri ile adeta bir aydınlanma yaşıyor ve yazma işine hız veriyor. Yazdıkları gazetelerde yer aldıkça beğenilmenin verdiği hazla kalemini daha da hızlandırıyor. Yazma işine devam ederken Yaşar Kemal’le tanışıyor ve can yoldaşı oluyorlar.
Senaryolar yazıyor. Hatta kendi yazdığı ‘’Yalova Kaymakamı’’ adlı filmde sis yüzünden oyunculardan biri gelmeyince Orhan Kemal ısrara dayanamayıp rol almayı kabul ediyor. Senaryoyu kendisi yazmış olmasına rağmen heyecandan tüm sözleri unutup doğaçlama oynamak zorunda kalıyor.
Geçim derdi, yazarlık, hayatın koşturmacasında bedeni ona sık sık yorgunluğunu hatırlatsa da o yazmaktan ve koşturmacasından vazgeçmiyor.
Ölümünde tabutunu omuzlayanlar ise hikâyelerini yazdığı, onlardan biri gibi hayatını sürdürdüğü işçilerdir. Hayatı boyunca birkaç ödül dışında ödül almayan Orhan Kemal’e en büyük ödülü cenazesinde yine işçiler veriyor. Cenaze aracına astıkları şu sözler onun işçiler tarafından ne kadar sahiplenildiğini gözler önüne seriyor.
“Biz işçiler hatıran önünde saygıyla eğiliyoruz.”
Onun bu denli sevilmesinin nedeni ise yargılamadan önce “insanları anlamaya çalışması” olduğu görülüyor.
Orhan Kemal – Bir Türkü Gibi
Nilüfer Altunkaya
Alakarga Yayınları
125 sayfa, 2017