Northanger Manastırı – Jane Austen
Austen’ın Northanger Manastırı ile birlikte toplam dört kitabını okudum. Diğerleri aşk ve gurur(gurur ve önyargı),Emma, Mansfield park(umut parkı)… Şunu açıkça söyleyebilirim ki Northanger Manastırı açık ara okuduğum en iyi kitabıydı. Evet, Aşk ve Gurur’dan bile daha çok sevdim. Bunun nedenlerini ise aşağıda sizlere yazacağım. Öncelikle kitabın konusundan bahsetmek istiyorum.
Catherine Morland yani ana karakterimiz iyi sayılabilecek varlığa sahip ailenin 17 yaşındaki bir kızı. Akrabalarının yanına Bath’a tatile gidiyor ve her şey bundan sonra başlıyor. Orada edindiği arkadaşlarıyla ilişkisini ve o ilişkilerin Catherine’e neler kazandırdığını ya da neler kaybettirdiğini okuyoruz.
Kız ve erkek kardeş olan Thorpe’larla tanıştırıyor bizi yazar. Isabella Thorpe’un kitapta bariz bir biçimde zengin koca avcısı ve bencil olduğu bize yazar tarafından hissettiriliyor olsa da Catherine’le konuşma biçimi ve dile döktüğü sözler yüzünden Catherine için bir anda samimi bir arkadaş oluveriyor. Catherine yaşının gereği ve köydeki evinde sürdüğü kısıtlı yaşam nedeniyle Bath’daki insanların arasında biraz toy ve insan ilişkileri açısından tecrübesiz kalsa da ahmak biri olmadığını kitabın ilerleyen sayfalarında da görüyoruz. Daha sonra Tilney’ler ortaya çıkıyor. Yine bir kız ve erkek kardeşten oluşan Tilney’ler ise Thorpe’ların aksine mütevazı ve gerçek anlamda samimiler. Burada belirtmeliyim ki Henry Tilney ile Catherine kitaplar üzerine çok hoş sohbetler ederken günümüzde dahi yaşanan bir takım sorunlara yazar ta o günlerden ışık tutuyor.
Kitapta Gotik esintiler hissedilirken Austen kendi çizgisinden ayrılmamaya özen gösteriyor. Belki de içinde bu tarz bir gerilim kitabı yazma tutkusu vardı ve Northanger Manastırı, bunun için bir denemeydi. Oysa öyle güzel yazardı ki. Sanki her zamanki gibi seyreden İngiltere’nin 1700’lerdeki yaşamını ve insanların hareketlerini anlatan kitaplarından biraz sıyrılmış ve acaba bu tarz yazsam nasıl olur diyerek hikâyenin içine birkaç küçük esinti katmış. Catherine’in gerilim romanlarını çok sevmesi ve bu yüzden etrafındaki her şeyde bilinçli olarak bir kötülük, cinayet ya da açığa çıkarılmayı bekleyen karanlık sırlar araması buna en güzel örnek. Ayrıca kitapta o zamanlarda romanların küçümsenmesinden ve kadınlarla özdeşleştirilmesinin ne kadar yanlış olduğundan da bahsediliyor. Hatta bu cümleler öyle güzel tespitlerle ve örneklerle ifade edilmiş ki altlarını çizmekten geri duramadım.
Şimdi gelelim neden bu kitabı, Jane Austen’ın başyapıtı olarak değerlendirilen Aşk ve Gurur’dan daha çok sevdiğime. Bu kitabı okuyanlar anlayacaktır ki Aşk ve Gurur az da olsa Austen’ın kendi olağanüstü yeteneğine göre biraz daha acemi olduğu zamanlarda yazılmış gibi duruyor. Zaman açısından dediğim gibi olduğunu söylemiyorum. Hatta bu kitap tamamladığı ilk yazısıymış. Düşünün ne kadar kendini vererek yazdığını. Kısacası söylemeye çalıştığım Northanger Manastırı’nın dil ve üslup olarak okuduğum diğer üç kitaba göre çok daha iyi olduğu. Diğer bir neden ise Austen’ın tüm kitaplarının her sayfasında kendini açıkça ortaya seren gözlem yeteneğinin bu kitapta had safhaya ulaşmış olması. Basit özellikleri, sıradan durumları öyle nokta atışı cümlelerle aktarıyor ki bize daha iyisi olamaz diyorsunuz. Yani bir kelime çıkartsam da bir kelime eklesem de anlatmak istediği şey bozulacak gibi.
Bu kitabın benim gibi sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri hatta Mansfield Park’la bir tutanları da var. Mansfield Park diğerlerine göre en zayıf hikâye gibi görünse de kesinlikle Austen bir tek onu yazmış olsa da şimdiki Austen olurdu. Fakat Northanger Manastırı kitabı iyi ki yazılmış. Her ne kadar Austen yazdıktan sonra bastırmamış olsa da kardeşi tarafından ölümünden bir yıl sonra basılmış. Aşk ve Gurur’daki aşkı, tutkuyu ve gelgitleri arayanları hayal kırıklığına uğratacak ama sıradan insanın doğasının en güzel cümlelerle betimlendiği bir roman olduğunu söyleyebilirim. Filmi kitabını beklentim yönünde tam olarak yansıtmasa da izlemesi güzel ve eğlenceliydi.
Jane Austen (1775-1817): Kırk iki yıllık sade ve gözden uzak yaşantısına karşın yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin bir kült romancısı olmayı başardı.
Eserlerinde sıradan insanların gündelik yaşamını derin bir gözlem gücüyle ele aldı. Taşra hayatını, genç kız masumiyetini ve aile değerlerini zarif olduğu kadar ironik üslubuyla işledi. Güçlü kadın karakterlerin başrolü oynadığı romanlarının tümü sinemaya uyarlandı.
Northanger Manastırı Jane Austen’ın yayımlanmak üzere tamamladığı ilk romanıdır. Yapısal sağlamlığıyla çağdaş eleştirmenlerin de hayranlığını kazanan eser yazarın ölümünden sonra 1817 yılında yayımlandı.
Northanger Manastırı
Jane Austen
İş Bankası Yayınları
336 sayfa, 2012
Ayşe Ayhan
Kitap Cafe
https://www.instagram.com/bikahvebikitap/
5