Koku
Aralık ayında bol Patrick Süskind okuması yaptım ve ‘Bay Sommer’in Öyküsü’ hariç yazarın tüm kitaplarını okudum. Türkçeye çevrilmişleri kastediyorum tabii ki. ‘Koku’ ise bu mini maratonumun son kitabıydı. Dünya çapında ün yapmış ve haftalarca listelerin bir numarası kalmış, Patrick Süskind’i Alman Edebiyatının en önemli isimlerinden biri haline getirmiş romanını en son okumayı tercih ettim aynı tadı diğer kitaplarda alamama korkusundan. ‘Koku’ dünya çapında sahip olduğu ünü kesinlikle hakeden bir eser.
Bunun yanında yazarın diğer kitaplarında aynı tadı bulamadım demek çok yanlış olur. Patrick Süskind her eserinde gerek betimlemeleri gerek olay örgüsü ile kalbimde taht kurdu. Betimlemeleri, vurguları ve özellikle tasvirleri ile Zweig ile yarışabileceğini düşünüyorum. Yazarı okurken farklı tarzda kitaplarına yer verdim. ‘Aşk ve Ölüm Üzerine’de deneme yazarı Süskind görürken, ‘Üç Buçuk Öykü’ ve ‘Güvercin’de öykücü kimliği ile tanıştım yazarın. ‘Kontrbas’ ile oyun yazımında ki başarısını görüp, romancı yönünü gösterdiği başyapıtı ‘Koku’ ile son bulan listemde her dalda nasıl akıcı ve etkileyici yazabileceğini gösterdi Süskind. Yazar ile ilgili ilginç bir bilgi daha verip ‘Koku’ yorumuma geçeyim. Patrick Süskind sadece eserleri ile anılmak isteyen bir yazar olduğundan hiç bir fotoğrafı, resmi bulunmuyor.
‘Koku’ Süskind’i Alman Edebiyatının en önemli isimlerinden biri yaptı demiştim. Bunun en önemli sebebini kahramanı Grenouille’in iç dünyasını ve dönüşümünü okura oldukça etkileyici bir dille aktarmasına bağlıyorum. Grenouille, Paris’in en varoş yerlerinden birinde bir pazar tezgahının altında doğmuş ve annesi tarafından ölüme terkedilmiştir. Bu tavrı nedeniyle ölüm cezasına çarptırılan annesinin ardından bir çok süt anne dolaşır ancak onu kimse istemez. İstenmeme sebebini kimse tam olarak açıklayamazken, kahramanımız ilerleyen yaşında bunu kendi kokusu olmamasına bağlar. Bu istenmemezlik ise Grenouille’in çocukluğundan itibaren hayata bakışını en kötü şekilde etkiler. Kahramanımızın en önemli özelliği ise kendi deyimiyle ‘dünya’nın en iyi burnu’na sahip oluşudur. Canlı, cansız her şeyin kokusunu alabilmektedir. Bu yeteneği sayesinde de istediği kokuyu oluşturabilmektedir. Her kokunun üzerinde hakimiyet sahibi olup kendi kokusunun olmayışı ise Grenouille’i sona sürükleyen en büyük etkendir.
Eseri okurken bir kez daha anladım ki, insanlar görünüşleri üzerinde ne kadar uğraşırsa uğraşsın o insan ile ilgili hissedeceklerimizi kokuları belirler ve koku hafızası çok büyük ihtimalle üzerinde en az etkimiz olan duyumuz. Çok beğendiğim iki alıntı ile yazıma son veriyorum:
‘ … tam orta yerlerine giriyordu koku, doğrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aşağılamayı, iğrentiyle zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan, insan kalbine egemen olurdu.’
‘Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekala yaşanabilirdi.’
Koku
Patrick Süskind
Can Yayınları
260 sayfa, 2016