Kayıp Umutlar Merkezi

“Kayıp umutlar merkezinde umudunu tanıyamazsa insan, hiç umut kalmamış demekti. Umudunu kaybetmek inancını kaybetmek demekti. İyi olmak, doğru olmak değildi mesele; iyiliğe doğruluğa olan inancını kaybetmemekti. Bizi ayakta tutan varlık sebebimiz; iyiliğe, doğruluğa, insanlığa olan inancımızdı. İnancın olmadıktan sonra iyi olsan neye yaradı?”

Ara kapağında kadınlardan bahsediyordu ama kitaptaki tüm kadın ve erkek karakterlerin kaybedilmiş bir umudu ve kendine tekrar aşıladıkları umut ile hayata güzel bir kapı açma çabaları vardı.
Kitabı okumaya başladığımda yazar bugünden geçmişe doğru bir yolculuk yaptırdı bana. Kitapta ki başkarakterler ikiz kız kardeş olan Ela ile Eda ve Ela ile aynı şirkette çalışan Hüma karakterleri arasında gidip geliyor. Kitabın anlatım biçimini toparlayana kadar biraz bocaladım ama karakterlerin geçmişle ki kırıklıklarını merakla okumaktan kendimi alamadım.

İkiz kızlarda Hüma’da aile içinde yer edinebilmek için çocukluklarından beri bir çaba içindeler. Tek istedikleri aileleri tarafından diğer kardeşler gibi ilgi görmek, anlaşılmak, başarılarının takdir edilmesi. Ama kapı arkasında unutulmuş ayakkabının teki gibi sadece ihtiyaç dâhilinde aile bireyi olarak kabul gördüler.

Hangisinin çocukluğu aile sevgisinden daha yoksun, hangisi daha acı çekmiş diye düşünürsem hepsinin acısı içinde onlara göre en fazla olandı sanırım. Okurken özellikle ikiz kızların hayatını kafamda oturtmakta zorlandım. Hatta bazen Ela mı konuşuyor Eda mı konuşuyor anlamak için sayfalara geri dönmek zorunda kaldım. Bu kızlara dair gerçeği yazar kitap sonuna saklayarak bizi şaşırmayı başarmış. Oysa ben okurken kesin çift karakterli biri bu diye düşünmüştüm.

Çocukluklarında aile içi bir yer etme çabaları büyüdükleri zaman iş ortamında kendini göstermeye başlıyor. Ailelerinden göremedikleri takdiri iş ortamında yakalamak için birilerini ezerek üstüne basarak başarmak zorundalar. Hayatın acı gerçeklerini biliyorlar, yapmak istemiyorlar ama yükselmek için yapmak zorundalar. Kendi içindeki çelişkileri göz ardı ederek başarı merdivenlerini tırmanmak istiyorlar.

Yazar işte hayatımızın bu dönemlerini yapmak istediklerimizi, bize kimin neyi nasıl yaptırdığını bir ofis ortamında çekişmelerle geçen iş hayatı üzerinden anlatıyor. Hırs ve nefret duygusu ile büyüyen çocukların eğer bir vicdana sahipse hayatını nasıl şekillendirdiği gösteriyor.

Duygu borsası sürekli değişiyordu. Borç alacak sürekli değişiyor; sadakat, vefa her saniye kimlik değiştiriyordu.
Kazanmak yetseydi insana, diğerinin kaybetmesi için çaba sarf etmeseydi böyle olmazdı netice.

Babasının kızı Eda, annesinin kızı Ela ama abileri Ahmet doktor olsun diye kızlar görmezden gelinmiş.
Eda bir yayınevinde editör, Ela Bekir Hancı Holding’te genel müdür adayı.Tek kişilik hayata iki kişilik hayat sıkıştırmış kızlar. Kim hangisini görmek istiyorsa onu görmüş gözleri, diğeri hep dışlanmış hep geri planda bırakılmış.

Hüma’nın abisi avukat, ablası Tv programcısı bir kardeşi felçli. Diğerleri kendi hayatları için evi terk edince felçli kardeşi ve ailesi için bakıcı rolünü üstelenmiş. Bekir Hancı Holding’te güzel bir kariyere sahipken bir depremde ailem dediği üç kişiyi kaybedince ölmek isteyip ölemeyince holdinge geri dönerek bina girişe en yakın yerde kendine en vasıfsız işi seçiyor.

Kerem Hancı, Hüma’nın çalıştığı şirkette ki patronun oğlu. Evliliklerinin 15.yılında altı tane ölü doğan çocuktan sonra hayata merhaba diyen Kerem. Annesinin sanat sevgi sevgisi ile büyütmek istediği babasının iş hayatını öğrensin dediği, ikisi arasında kalan, her ikisinin istediği yapmak istedikçe bocalayan bir varis.

Kayıp Umutlar MerkeziYoksul bir aileden gelen Göktan Çelebi. Ceo olma hayali ile ailesini her şeyi sattıran, onların verdiği paralar ile amacına ulaşıp yükselen ve bir ailesi olduğunu hiçe sayan hırslı bir adam.Sırf Ela genel müdür olacak diye yanına yakıştıran bencil.

Selim Can, ailesinin iflası ile tüm hayatı değişen, bu değişime ayak uyduramayıp bildiklerinin unutan, içinde geçmiş özlemine dair umutları olan, geleceğe güvenle bakamayan bir ortaokul öğrencisi.

Uygar Şimşek, dedesinin ile babasının roman taslaklarını bulan, bir yazar olmak için onları tekrar derleyen ve yıldızı bir anda parlayan geleceğin yazarı. Elinde hazır roman olmayınca hikâye avına çıkan yayınevinin sözde Medarı iftiharı.

Hepsinin umutları kayıp.
Bazılarının hırsı gözünü kör etmiş.
Umudunu bulan özüne dönmeye çalışmış.
Özüne dönenleri diğer hırslılar yok etmiş.

Kitaptaki karakterler öyle bir bütün içindeler ki biri diğerinin hayatını kesiştiği bir noktada etkilemiş. Okurken hepsine hak veriyorsunuz, hayat şartları ve duyguların çarpıştığı bir kitap olmuş. Kurgu biraz karışık ilerlese de yazarın anlatım dili akıcı ve anlaşılır. Yazar, ekonomi ve edebiyatı birleştirerek para konularının duygularımızı ve hayatımızı nasıl yönlendirdiğini işlemiş. Başarı ve mutluluk para ile mi gelir, yoksa para mı insanı mutlu ve başarılı yapar diye tartışma konusu çıkar bu kitaptan. Bana göre; tutunduğun bir dal umudun yoksa paran olsa da olmasa da mutsuzsundur bu hayatta.

İsteklerimiz hayatımıza yön verir, ama istemediklerimiz tam bir kaosa çevirebilir.

Geçmişi kısmen geleceği ise tümüyle icat edebiliriz. Geçmişle hesabın yoksa hatıralar harikadır.

Kayıp Umutlar Merkezi
Sema Karabıyık
Profil Kitap
248 Sayfa, 2015

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir