Kayıp Cennet
Epik şiir dendiğinde Dante ve İlahi Komedyasından sonra akla gelen eserlerden biri John Milton ve 17. yüzyılda yazdığı Kayıp Cennet. Temeli Hristiyan inancında yer alan Şeytan’ın diğer bir adıyla Lucifer’in cennetten kovuluşunu konu alıyor. Toplamda 11 ayrı kitaptan oluşuyor ‘Kayıp Cennet’ ve her kitabın başında o kitabın kısa bir özeti bulunuyor.
Özellikle 17. yüzyıl İngilteresinde bu kadar hassas sayılabilecek bir konu hakkında yazmaya Milton’ı iten şeyi görmek için yazar ve hayatına minik bir bakış atalım:
1608’de Londra’da dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Milton, yunanca, italyanca ve latinceye ek olarak teolojiye de ilgi duymuş. Bu ilgisi ise ona ‘Kayıp Cennet’I yazdıran en önemli etkenlerden biri olmuş. 43 yaşında geçirdiği görme kaybı sebebiyle de Dünya Edebiyatının Kör Homeros’u olarak anılmaya başlanmış. ‘Kayıp Cennet’i yazışının amacını kendi sözleri ile ilk kitabında “Tanrı’nın yollarını insanlara kanıtlamak” olarak açıklamış.
Şiire dönecek olursak; Milton, Şeytanı yaratıcısına meydan okuyan, hırslı ve gururlu bir yaratık olarak tanımlamıştır.
Hristiyan inancında yer alan Lucifer’in cennetten kovuluşuna göre, Tanrı insanı yarattığında meleklerine insana saygı duymalarını emreder. Cennette yer alan bütün melekler bu emre uymayı seçerken meleklerin en güzeli sayılan Lucifer itiraz eder. Melekler saf ışıktan yaratılmış bu kadar güçlü varlıklarken topraktan yaratılan ve zayıf olan insana saygı duymayı reddeder ve bunun sonucunda cennetten kovulur. Dünya’ya düştüğü yer olarak Ayvalık’ta yer alan Şeytan Sofrası söylenir mitolojide. Lucifer’in haklı olduğunu düşünen başka melekler de vardır ‘Kayıp Cennet’e göre. Onlarda Lucifer’in ardından cennetten kovulur ve dünyada kendi krallıklarını kurmaya karar verirler. Milton’ın Şeytanı başkahramanı yapışı tepki ile karşılanmıştır.
Çünkü, Lucifer’i yani cennetten kovulduktan sonraki adıyla Şeytan’ı kötülük dolu göstermek yerine şiiri okuyanın empati duyacağı hatta acıyacağı bir karakter olarak vermiştir.
Cennetten kovulmanın ardından yeni yaratılan insan ırkının temsilcileri, Adem ile Havva’yı bulup, Havva’yı yasak meyveyi yemeye ikna ediş yer alıyor. Havva’nın itaatsizliğinin ve ilk günahın sonucunda cennetten ve Aden Bahçelerinden kovulup dünyaya inişleri ile son bulur.
Sadece Hristiyan ve Musevi öğeler ile yetinmeyen şair Paganizm ve klasik yunan inançlarına da atıflarda bulunmuş.
Şiir oluşu okunmasını zorlaştırsa da dipnotlar ile okumak kolaylaştırılmış. Böyle büyük bir yapıtı okurkende çok keyif aldım.
Minik bir alıntı ile son veriyorum yazıma:
Zihin, neresi olmak isterse orasıdır; kendi içinde cehennemi cennete, cenneti de cehenneme dönüştürebilir.
Tanıtım Bülteninden:
Adem ile Havva’nın Cennet’ten Kovuluşunun Öyküsü..
Ey Yaratılanların en güzeli, Tanrı’nın yarattıklarının Sonuncu en iyisi, gözün görebileceği, aklın düşünebileceği en güzel şey, Kutsal, tatlı kadın! Nasıl böyle birden kaybettin kendini, Soldun ve ölüme yaklaştın? Yasağı nasıl ihlal ettin, Yasak kutsal meyveyi nasıl kopardın? Seni lanetli bir düşman kandırdı,Ama kim bilmiyorum ve seninle beraber ben de mahvoldum; Hiç kuşkusuz seninle birlikte ben de öleceğim. Sensiz nasıl yaşarım? Senin tatlı konuşmandan Aşkından nasıl vazgeçerim de bu vahşi ormanlarda Kimsesiz yaşarım? Bir kaburgamı daha versem ve Tanrı Bir Havva daha yaratsa bile senin kaybını asla unutamam. Hayır, hayır! Doğanın bağı çekiyor beni, sen benim Etimsin, kemiğimsin, mutluluk ya da acılarda ayrılamayız biz.’
(Havva yasak meyveyi yedikten sonra Adem’in Havva’ya bağlılığının anlatıldığı bölümden)
15. yüzyılda İngiliz Edebiyatı’nın kör Homeros’u olan John Milton Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşunu içeren dinsel bir mite edebi bir elbise giydirerek edebiyat tarihine çok değerli bir hazine bırakmıştır. Bu hazinede ilk günahın (yasak meyvenin yenmesi) çarpıcı yorumu, canlı bir dil ve edebi göndermelerle akıllara, gönüllere doyurucu bir okuma lezzeti hediye etmektedir.
Kayıp Cennet
John Milton
Pegasus Yayınları
240 sayfa, 2015