İntihar Ormanları
“Ben Umut.
Dokuz parmaklı, direnişçi bir adamın ve onun bütün eksikliklerini bir başına tamamlayacak kadar güçlü ve âşık bir kadının yegâne hayal kırıklığıyım. İnsanın adıyla müsemma olmadığının kanıtıyım aynı zamanda. Tek bir harfle direnişin bir vazgeçişe dönüştüğünün de keza… Unutmakla umutlanmak, biz ve İz arasındaki karar aşamasındayım. Ve sanırım, artık hiçbir umut yok. Ben Dahil.”
Unutmak mı daha kötü yoksa unutulmak mı?
Hepsinin acısı ayrı bence! İnsan ne yaşadığını bilir, nasıl hissettiğini, kelimelere dökemese de sessiz kalışlarında bir acısı vardır.
Umut ve İz, 8 yaşlarından itibaren birlikteler, üniversite hariç çocukluktan sevgili olmalarına dek hiç ayrılmamışlar. Umut öyle güzel seviyor ki İz’i kirpiklerinin ucuna bile kıyamıyor.Kitap Umut’la başlıyor Umut’la bitiyor. Sayfalar arası Umut’u dinledim. Neleri sevdiğini ya da sevmediğini, babasını, annesini, İz’i, İz’inablası Işık’ı, hayata bakış açısını o anlattı ben dinledim.
Yazar bu saydıklarımı öyle bir duygu seli içinde anlatmış ki okurken iki karaktere de içten içe şefkat besliyorsunuz , “hadi tutun elimi gidelim buralardan” diyesiniz geliyor.
Umut, yan evdeki komşu çocuğu gibi. Tamamen sıradan tamamen gündelik, onu matruşka yapan ise iç sesleri. Kitabın başında sevgilisi İz’iöldürdüğüne dair bir itiraf vardı. Bu kadar güzel seven bir adam ne yaşamışta öldürmüş olabilir diye düşünüp artarda okudum sayfaları. Evet, bir itiraf ve öldürme söz konusuydu ama benim düşündüğüm gibi hiç değildi.
Unutmak ve unutulmak korkularının işlendiği kitabın şatafattan uzak bir kurgusu var. Sade anlatımıyla, günlük yaşamın birer parçası olan var olma vevar etme savaşımızı okudum bir nevi. Aşkın yüceliğini de bir kez daha gördüm. Ve verdiği sosyal mesajlarla bir kez daha nerede yaşadığımı hatırladım.Yazar, araya ünlülerin sözlerinden de sıkıştırmış. Ah bu şarkılar diyerek sizi geçmişe götüren şarkılar da var, dahası intihar ormanları ve unutma beni çiçeği hikâyelerini de tam yerinde kullanarak bilgilendirmede yapmış. Kitap size ne kahkaha attırıyor ne de acıları ile yerden yere vuruyor. Anlatım öyle biz çizgide ilerliyor ki yaşamın size sunduklarını içinden alıp çıkarmanızı bekliyor.
İstemeyerek unutmak olur mu?
Ne kadar fedakârlık yapabilirsin?
Sevgi gerçekten ne kadar yücelebilir?
Ölmek sadece bedenen mi olur?
Her şeyi unutunca da ölür mü insan?
“Tıpkı umut ve unut kelimelerinde olduğu gibi bir n harfinin insafına kalıyordu her şey. Bir harf bu kadar acımasız olabilir miydi sahiden?”
Umut’un yaşadığı ‘An’larda ki sözcüklerine dokunmak güzeldi. Sanırım bu kitabı okurken ki duygularımıyine altını çizdiğim bu alıntı anlatıyor.
“Kitaplar, insanın hiç konuşmadan anlaşabildiği dostlarıdır. Kendini yalnız hissettiğinde bir cümle elini atar omzuna ve bu acıyı yaşayan tek kişinin sen olmadığını fısıldar. Kendi kendine teselli etmenin en tesirli yoludur aslında. Söyleyemediklerini başkasının ağzından duymak her zaman rahatlatıcıdır çünkü. Bir başkasının da bunu yapmış, yaşamış yahut düşünmüş olması cesaret verir insana. Bulduğu cesaretle ‘ben de’ dercesine çizer cümlelerin altını. O yüzden altı çizilerek okunan bir kitap kolay kolay verilmez bir başkasına. Çünkü kimse yaralarını göstermek istemez. Kimse, nereden yumruk yerse nakavt olacağının bilinmesini istemez. Biri altını çizdiği bir kitabı veriyorsa sana bil ki; ya yarasının sebebisin ya da yarasını göstermekten çekinmeyeceği biri…”
Kitabın konusunu, kurgusunu, anlatımını ve olayların bağlanma biçimlerini ben çok sevdim. Kadın bir yazarın, yarattığı erkek karakterin düşüncelerini ve duygularını böyle güzel aktarabilmesi kaç kitapta var! Genç bir yazardan beklemeyeceğim kadar güzeldi kalemi.
İntihar Ormanları
Ezgi Durmuş
Flora Kitap
159 Sayfa, 2018