Hiddetin Anatomisi

Otoyolda giderken bir arabanın aniden önünüze çıkarak sizi tehlikeli biçimde sıkıştırdığını düşünün. Aklınızdan geçen ilk düşünce “Şu o****u çocuğuna bak!” ise, buna daha yoğun öfke ve intikam hislerini içeren “Bana çarpabilirdi! P*ç herif, bunu onun yanına kâr bırakırsam adam değilim!” düşüncelerini izleyip izlemediği, öfkenin alacağı yön açısından son derece önemlidir. Siz, onun boğazını sıkarcasına direksiyonu sıktıkça, parmaklarınızın eklem yerleri beyazlaşmaya başlar. Vücudunuz kaçmaya değil, kavgaya hazır hale gelir; titremeye başlarsınız, alnınızda boncuk boncuk ter birikir, kalbiniz güm güm atar, yüz kaslarınız tehditkâr bir ifadeyle gerilir. O adamı öldürmek gelir içinizden. Sonra, bu durum sizi yavaşlattığı için arkanızdaki arabanın sürücüsü korna çalacak olursa, ona karşı da öfkeyle patlamaya hazır hissedersiniz. İşte yüksek tansiyonun, gözü kara araba sürmenin, hatta otoyolda silah çekip ona buna ateş etmenin özünde yatan bunlardır.

Öfkenin oluşmasına yol açan bu bir dizi düşünceyi, sizi sıkıştıran sürücü hakkında daha iyi niyetli bir düşünce tarzıyla karşılaştıralım: “Belki beni görmedi, belki de bu kadar dikkatsiz kullanması için iyi bir nedeni vardır, birini hastaneye yetiştiriyor olabilir.” Bu olasılıkları düşünmek, öfkeyi acıma hisleriyle ya da en azından hoşgörüyle yumuşatarak, öfke oluşumunun önünü keser. Sorun, bizi orantılı bir derecede ve gerektiğinde öfkelenmeye davet eden Aristo’nun da hatırlattığı gibi, çoğu kez öfkeyi kontrol altına alamayışımızdır. Benjamin Franklin’in güzel bir şekilde dile getirdiği gibi; “Öfke hiçbir zaman nedensiz değildir, ama ender olarak iyi bir nedeni vardır.”

Öfkenin çeşitleri vardır. Dikkatsizce davranarak bizi tehlikeye sokan sürücüye duyduğumuz türden ani öfkenin ana kaynaklarında biri amigdala olabilir. Ancak duygusal devrenin diğer ucu olan neokorteks, büyük olasılıkla soğukkanlı bir intikam ya da adaletsizliğe veya haksızlığa karşı duyulan öfke gibi, daha hesaplı öfkeleri ortaya çıkarır. Bu tür iyi düşünülmüş öfkeler, Franklin’in dediği gibi “iyi bir nedeni” olanlardır, ya da öyle görünürler.

Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.
Aristo, Nikomakus Etiği

İnsanların kaçınmak istedikleri duygular arasında en uzlaşılmaz gözükeni, öfkedir; Tice, kişilerin en zor kontrol ettikleri duygunun öfke olduğunu bulgulamıştır. Gerçekten de öfke, olumsuz duyguların en baştan çıkarıcı olanıdır; kendini haklı çıkaran sürekli bir iç monolog, öfkeyi serbest bırakması için zihni en ikna edici fikirlerle doldurur. Üzüntünün aksine, öfke enerji verir, hatta coşturur. Öfkenin baştan çıkarıcılığı, ikna gücü, belki de kendi başına öfke hakkındaki şu tür görüşlerin neden bu kadar yaygın olduğunu açıklayabilir: Öfke kontrol edilemez, ya da ne olursa olsun kontrol edilmemelidir, öfkesini kusmak, psikolojik rahatlama açısından daha da iyidir. Belki bu iki görüşün çizdiği kasvetli görüntüye tepki niteliğindeki bir karşı görüş ise, öfkenin tamamen engellenebileceğini öne sürer. Ancak araştırma bulguları dikkatle incelendiğinde, öfke konusundaki bu bildik tutumların yanlış yönde ve belki de baştan aşağı uydurma olduğu görülür.

Öfke Kontrolü

Öfkeyi alevlendiren öfkeli düşünceler silsilesi, aynı zamanda kişinin öfkesini dağıtmakta kullandığı en kuvvetli yöntemlerden birinin de olası anahtarıdır: En başta öfkeyi alevlendiren inançları zayıflatır. Neden öfkelendiğimiz hakkında ne kadar uzun düşünürsek, öfkemizi haklı çıkaracak o kadar çok “iyi neden” icat edebiliriz. Kafayı takmak, öfkeyi körükler. Ancak olaylara değişik bir açıdan bakmak, öfkenin alevlerini söndürür. Tice da, bir durumu olumlu bir çerçevede yeniden düşünebilmenin, öfkeyi engelleyen en güçlü yöntemlerden biri olduğunu bulgulamıştır.

Öfkenin Merhemi
Öfkeyi dağıtmanın bir yolu, öfke dalgasını başlatan düşünceleri yakalayıp bunlara meydan okumaktır. Çünkü ilk öfke patlamasını onaylayıp teşvik eden, bir etkileşimin başlangıçtaki değerlendirilmesidir; alevleri körükleyen ise bunu izleyen değerlendirmelerdir. Zamanlama önemlidir; öfke döngüsüne ne kadar erken aşamada müdahale edilirse o kadar etkili olur. Aslında yatıştırıcı bilgiler öfke devreye girmeden önce gelirse, öfkenin önü tamamen kesilebilir.

Anlamanın öfkeyi yatıştırma gücü, Zillmann’ın diğer yardımcısının yaptığı deneyde de görülüyor. Birlikte çalıştığı yardımcısı, egzersiz bisikletine binen gönüllü deneklere hakaret edip onları kışkırtır. Bu kabalığına karşılık verme olanağı (yine yardımcının işe alınmasını etkileyecek olumsuz bir değerlendirme yapma fırsatı) tanındığında, gönüllüler bunu öfkeli bir coşkuyla yapar. Ancak bir başka deneyde, yine bir başka yardımcı, denekler kışkırtıldıktan sonra deneye katılır ve onlara misilleme fırsatı verilmeden hemen önce, kışkırtıcı yardımcıya bir telefon geldiğini söyler. Kışkırtıcı yardımcı dışarı çıkarken, yeni gelene de imalı bir söz söyler. Ancak yeni gelen yardımcı buna ters tepki vermez ve gönüllü deneklere, odadan çıkmış bulunan kişinin, yaklaşan yüksek lisans sözlü sınavlarından dolayı ne denli yoğun baskılar altında olduğunu anlatır. Bundan sonra kızgın denekler adama misilleme yapma fırsatını yakaladıklarında bunu kullanmaz, hatta çektiği sıkıntılardan dolayı ona anlayış gösterirler.

Bu tür yatıştırıcı bir bilgi, öfkeyi körükleyen durumları yeniden değerlendirmeye yol açar. Ancak, öfkeyi hafifletme fırsatının belirli bir menzili vardır; Zillmann bunun ılımlı öfke düzeyinde işe yaradığını, hiddete varan yüksek düzeylerde ise, “bilişsel yeti kaybı” olduğunu, yani aklın yitirildiği durumlarda yatıştırma fırsatlarının hiç işe yaramadığını bulgulamıştı. İnsanlar hiddetlendiklerinde, yatıştırıcı bilgiyi “Vah vah, çok yazık!” diyerek, ya da Zillmann’ın nazik deyişiyle, “İngilizcenin içerdiği en kaba tabirleri kullanmak suretiyle” geçiştiriyorlardı.

Duygusal Zeka
Daniel Goleman
Varlık Yayınları
Türkçesi: Banu S. Yüksel
440 sayfa, 2018

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir