Her Ebeveynin Beyin Hakkında Bilmesi Gereken (Ama Bilmediği) Şeyler
YOĞRULABİLİRLİK VE BEYNİN DEĞİŞİMİ
Bir ebeveyn ve çocuk, daha doğrusu bir insan olarak davranışla-rımızı ve kurduğumuz -ya da kuramadığımız- ilişkileri belirleyen en temel birkaç bilgiyle söze başlayalım. Yüzyıllar boyunca süren “gen mi, çevre mi” tartışmalarının ardından nihayet bir çocuğun yetişkinliğe geçişinde etki edenin, biri diğerinden daha baskın ol-mamakla birlikte, hem DNA hem de çevre (yani çocuğu büyü-tenlerin etkisi) olduğu anlaşıldı. On yıllardır süregelen nörolojik araştırmalar, son dönemde bize yeni bir şey gösterdi. Beynin aslında değişebilir olduğunu, yani bilim insanlarının yoğrulabilirlik dedikleri kavramı ortaya çıkardı. Buna göre beynin yapısı sürekli değişiyor; sadece çocukluk yıllarında değil, tüm hayat boyunca. Tam olarak ne şekilde değiştiğini duygusal, zihinsel ve fiziksel deneyimlerimiz ve bu deneyimlere verdiğimiz tepkiler belirliyor.
Beynin yoğrulabilirliğinin (şekil alabilirliğinin) keşfi ile insa-nın potansiyelini ölçme niyetinde olan yaşa-büyümeye bağlı görüşler (beynin yirmili yaşlara kadar gelişmesi ve sonrasında düşüşe geçmesi fikri) arka plana atıldı. Yeni buluşlar biz yetişkinler için harika haberler veriyor. Çünkü öğrenme, büyüme ve davranışlarımızı değiştirme kapasitemiz konusunda hâlâ kendimize güvenebiliriz. Tabii yanı başımızdaki çocuklarımızın genç beyinlerinin yapısal ve düşünsel anlamda bizim düşüncelerimiz ve hatta stresimiz ile şekil aldığını da hatırlayarak ilerlemek gerektiğini unutmadan. Elbette bir çocuğun beyin gelişimi zihinsel uyarı, fiziksel aktivite, sosyal etkileşim ve sağlıklı beslenme, uyku, güvenlik gibi temel ihtiyaçların yanında, kalıtsal olarak getirdiği DNA gibi birçok farklı faktörle alakalıdır.
BEYNİN “TEHDİT SİSTEMİ”
Sadece çocuk beyninin gelişiminin bilinen aşamaları için değil, ayrıca ebeveynin kendi beyin değişimi ve bunun davranışlarına etkisini bilmek adına çocuk yetiştirmede ebeveynlerin en çok dik-kate alacakları konu beyin ve beynin davranışlarıdır.Birçoğumuz beyin ve onun işlevi hakkında kafa yormayız. Beynin, her biri çeşitli roller üstlenmiş farklı bölgelerden oluştuğunu bilmeyiz. Örneğin yüzyıllar boyunca türümüzün hayatta kalma güdüsünü kontrol eden sistem, “limbik sistem”dir. Ayrıca duygusal beyin olarak da adlandırılır çünkü güçlü ve şiddetli duyguları açığa çıkaran da yine bu bölgedir. En temel görevlerinden bir tanesi, kendimizi korumaya almamız gereken bir tehdit durumunda mı yoksa güvende mi olduğumuzu anlamak için tüm duyularımızdan -görme, duyma, koklama, tatma ve dokunma- sürekli bilgi toplamaktır. Amigdala ve hipokampus, limbik sistemin iki ana bölgesidir ve neyin gerçek tehdit oluşturduğunu belirler. Çocukluk yıllarından hafızamızda kalan tecrübeleri tarayarak, “tehdit” başlığında arşivlediğimiz anıları ortaya çıkarır. Amigdala, güçlü duygusal ha-tıraları gün yüzüne çıkarır. Örneğin, size doğru geri geri bir araba gelirken annenizin yanı başınızda çığlık atmasıyla hissettiğiniz korku. Hipokampus ise hatıraların gerçekleştiği andaki durum-ların kaydını tutar.
Araba örneğinden devam edersek, arabanın fren lambalarının şekli ve rengi, fren sesi ve annenizin omuzları-nızı sıkıca kavrayıp sizi hışımla kenara çekmesi gibi. Limbik sistem, tehlike ve tehditlere karşı tepki vermemizi sağlayan en temel mekanizmayı oluşturuyor. Yani, yukarıda örneği geçen şekilde gerçek bir fiziksel tehditle karşılaştığımızda veya egomuza karşı bir tehdit hissettiğimizde (bir sohbet sırasında duy-mazlıktan gelinmek ya da mesajınıza cevap verilmemesi gibi) ya da beynin gelecek kaygılarını kontrol etmeye çalışan kısmı teh-ditle karşılaştığında (örneğin işe geç kaldığınız gün kırmızı ışık-lara yakalanmanız) limbik sistem devreye girmektedir.
“DÜŞÜNEN” BEYİN
Limbik sistem son derece güçlü ve belirleyici olmasına rağmen beynin alt kısmında, iki kulağın ortasına doğru çok küçük bir yer kaplamaktadır. İnsan kafatasının büyük bölümünü, beynin en geniş kısmı olan neo-cortex kaplar. Neo-cortex bizi eşsiz olarak insan yapan tüm beyinsel aktivitelerin gerçekleştiği yerdir. Empati, merak, dil öğrenme, soyut düşünme, strateji oluşturma, problem çözme, yaratıcılık ve tamamlama gibi birçok yeteneği bize kazandıran kısımdır. Son yıllardaki araştırmalar limbik sistemin doğuştan gelişti-ğini ortaya çıkarırken neo-cortex’in öyle olmadığını, hatta 24 yaşına kadar tam olgunluğa ulaşmadığını gösterdi. Çocukluk dönemi boyunca neo-cortex yani “beynin düşünen kısmı” inşa edilip ge-lişirken, “duygusal” beynin deposu -amigdala ve hipokampus- da tehdit olarak algılanacakların listesini çıkarmakla meşgul oluyor.
Çocukluk dönemindeki deneyim ve koşullanma sonucunda limbik sistem belli bir durumu “tehdit” olarak kodladığında, be-yinde kapladığı genişliğe aldırmaksızın neo-cortex yani beynin mantık ve muhakeme kısmı etkileyici şekilde es geçiliyor. Bunun temel sebebi gerçek bir fiziksel tehditle karşı karşıya kaldığımızda var olan tüm enerji ve dikkatimizi “savaş ya da kaç” komutuna odaklamamız ve böylesi bir durumda merak veya empati gibi niteliklerin ikincil duruma düşmesi (sizi kovalayan bir ayı varken, ayının siyah mı yoksa kahverengi mi olduğunu düşünerek vakit kaybetmek istemezsiniz).“Savaş ya da kaç” sistemi tetiklendiği zaman tehdit komutları direkt olarak bedene gönderiliyor (kalp, mide, akciğer) ve tehlikeyle savaşmaya destek olamayacak sistemler (sindirim sistemi ve beynin empatik, yaratıcı merkezleri gibi) kaçmak ya da savaş-mak için vücudun gereksinim duyduğu enerjiyi sağlamak amacıyla kendilerini geçici olarak kapatıyor.Kırmızı ışık gördüğünüzde tehdit altında olmadığınızı bilse-niz bile, eğer kırmızı ışığa dair güçlü bir duygusal tepki geliştirmişseniz, mantıksal düşünceniz devreye girmeden “tehdit sistemi” tetiklenerek harekete geçer.Bunun sebebi faydasız ve negatif stres tepkileridir (bu konuya daha sonra geleceğiz). Ancak duygusal tepkilerinizi kontrol altına alabildiğinizde, ki bunu neo-cortex’in çeşitli kısımlarını kullana-rak yapabilirsiniz, stresli tepkileri azaltabilirsiniz.
ÇOCUKLARIN BEYİNLERİNİ NASIL İŞLİYORUZ?
Çocuklarda, beynin duyguları kontrol altında tutan bölümleri henüz tam olarak gelişmiş değildir. Aslına bakılırsa beyin, çocukluktan ergenliğe kadar çok fazla yapısal değişime uğrayarak gelişir ve ergenlik yıllarında geniş çaplı bir yeniden biçimlenmeye giderek nihayet yetişkinliğe ulaşır. Yani stresli durumlarda duygusal kontrolü sağlayarak dengeli kararlar vermek yetişkinler için zor iken, çocuklar için çok daha güçtür. Hatta şunu diyecek kadar ileri gidebilirim diye düşünüyorum: Çocukların gerekli kapasiteye henüz ulaşamamış bir beyinle duygusal farkındalığa sahipmiş gibi hareket etmelerini beklemek tam bir mantıksızlık. Beyin hakkındaki bu temel bilgiler özellikle ebeveynler ve çocuk bakıcıları için çok önemli. Beynin duygulardan sorumlu bölümleri, deneyimlenen olaylara verilen tepkileri bilhassa etkiliyor ve bu deneyimler tekrarlandıkça duygusal etkileri de giderek güçlü ve kalıcı hale geliyor.
Örneğin sahip olamadıklarımıza veya doğru yapamadıkları-mıza mütemadiyen odaklanırsak, beyindeki negatif “mağlubiyet” sinir yollarını güçlendirmiş oluruz. Tam tersi, hayatımızdaki pozitif olaylara ve zevk aldıklarımıza odağımızı çevirdiğimizde de “pozitif ” sinirleri güçlendirmiş oluruz. Güçlendirdiğimiz duygusal yol baskın hale gelir. Eğer negatifi güçlendirmişsek hayatımızda istediğimiz değişimleri yapmamız çok güç olacaktır.
Bunun aksine pozitife odaklandığımızda ise başarmak istediklerimize yönelecek enerji ve isteği her an içimizde bulabiliriz. Görüldüğü gibi, beyindeki sinirler duygudan duyguya geçerek sürekli bir değişim halindedir. Bilgisayar örneğinden gidersek beynimiz devamlı olarak güncelleniyor ve yeni yazılımlar yükleniyor. Yetişkinler için bu, yeni sürüm yüklemeye benzerken çocuklar içinse yeni bir bilgisayar sistemi kurmaya benziyor. İyi haber şu ki çocukların ve ebeveynlerin beyin fonksiyonları ve duygusal ihtiyaçlarıyla ilgili temel bilgileri edindiğinizde pozitif sonuç doğuracak durum ve ilişkileri rahatlıkla yaratabilirsiniz.
Ebeveynliği Hissetmek
Jennifer Day
Profil Kitap
Türkçesi: Elif Gökçe Önem
149 sayfa, 2019