Görmek; Parçalanmaktır
Deleuze’ye göre, sanat eseri bir iletişim aracı olmadığını ve sanat eserinin iletişimle işi olmayacağını vurgular. Sanat eserinin en ufak bir enformasyon (bilgi) kırıntısı bile içermemesi gerektiğini belirtir.
Modernleşme ile birlikte görüntünün içine doğma şansızlığına erişmiş bireyler olarak bizler kurgulanmış gerçekliklerin, sunum benlik yanılsamanın gölgeleriyiz. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından günümüze kadar yerleşmiş bir kitle iletişim aracı ve kültürel biçim olarak sinema bireyin tarihsel hafızasını oluştururken; kitle kültürünün bireysel düşünme estetiğini de, seyretmenin özgürlüğü içinde oluşturmaya devam etmekte. 1900’lerin başında Amerika eyalet mahkeme kararlarına göre “Sinema ticari bir araç” olarak kabul edilmiştir. 1950’lerin başında televizyonun yaygınlaşması süreciyle birlikte sinema “Yedinci Sanat” dalı olarak kabul edilmiştir.
Guy Debord, en temel eseri ‘Gösteri Toplumu’nda şöyle düşünür: “Gösteri dili, hâkim olan üretimin işaretlerinden oluşur ki bunlar aynı zamanda bu üretimin nihai hedefleri,” olduğunu ifade eder.
Sinemada, gösterime girmiş ilk film olarak kabul edilen “Tren”in gösterimi sonrasında, insanlar izledikleri alandan trenin üzerlerine gelmesinden korkarak kaçtıkları belirtilir. Sinema, toplum ve bireyin düşünme- tüketme- özne olarak tarihsel hafızaları biçimlendirmede ve aynı zamanda da sermayenin kurumsallaşmasını sağlamak için, bireyin tanık olmadığı korku, aşk, nefret, iktisadi tutumlar ve tüketimi özendirmeyi gösterinin büyülü gerçekliğinde yapılandırır. Seyircinin tanımadığı, bilmediği toplumsal krizleri, ekonomik krizleri ve bireysel krizleri seyircinin benlik sunumu biçiminde gerçekleştirir.
Seyirci olarak bizler, seyretmenin özgürlüğü içinde biçimlendirilmekte. Çünkü sinema kitlelere, televizyondan daha düzenli olarak hitap eder. Metz’e göre sinema, seyirciyi (bireyi) sembolik düzenin onu adlandırma biçimlerine kayıtsız hale getiren imgesel bir deneyimdir. Sinema, öznelere görsel alanın üzerinde kurdukları aldatıcı bir üstünlük verme yoluyla, onların imleyene boyun eğişlerini (hegemonya) başka bir kılığa sokarak gizlediğini, belirtir. Seyircinin gösteride (görüntüde) seyrettiği şey, kendisinden saklanan; seyredeni kendine yabancı hale getirmiş, seyircinin aleyhine dönmüş kendi özüdür. Bu gerçeklik içinde seyirci kendi yoksunluğunu meydana getirdiği bir kolektif dünyanın düzenleyici ilkelerini edimler.
Guy Debord’a göre gösterinin özü gerçekte var olmayı arzulayanın dışsallığıdır. Gösteri, görüşün, görünenin özgürlük otoritesidir ve bu görüş de dışsallıktır, yani bireyin kendi öz-benliğinden yoksun kalmasıdır. Seyre dalan, daha az var olur. Platon, Devlet eserinin II. Bölümü’nde tiyatronun (gösteriyi kastederek) yalancı gölgelerine var gücüyle yüklenmeden önce, iyi düzenlenmiş bir toplulukta herkesin tek bir iş yapmak zorunda olacağını; zanaatkârların işyerlerinden başka bir yerde bulunmaya ve doğanın kendilerine bahşettiği yetenek(sizlik) lere uygun düşen işten başka bir şey yapmaya vakitleri olmayacağını belirtir. Gösteri, kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunar. Bu olumlama özneyi gördüğü şey/lere dönüştürür.
“Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür” der, başka bir şey demez. İlkesel olarak talep ettiği tutum bu edilgen kabulleniştir; ortaya çıkışına karşılık verenin olmaması ve görünüş üzerindeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir, Debord. İnsanlar görmedikleri/ görünmeyen şeylerden korkarlar. Sinemada korku filmi seyretmiş bir insan sokağa çıktığında, sokak karanlıksa filmdeki korku sahneleri eşliğinde içinde bir ürperti duyumsayacaktır. Ya da romantik bir film izlemiş olsa, yine sokağa çıktığında, sokak karanlık bile olsa, karanlığı romantiklik olarak duyumsayacaktır.
Görüntüyü görmenin büyüsüne erişen bizler gözümüzden başka duyularımızı kaybetmedik mi? Görünmeyen şey yoktur. Görünen şey iyidir ve seyirci görmenin özgürlük makinesidir. Sinemada üretilen hemen hemen her film görmenin ideolojisiyle seslenmemekte, her öznede görme ideolojisinin aynasındaki görüntüsünü izlemeye çağrılan sermayenin kolektif fabrikasında çalıştırılan işçi gibidir. Sinema sadece düşünülmesi gerekenleri kurgular.
Seyirci gördüğü şeydir.
5