Gökyüzü Çocukları

“Gökyüzünü seviyorum,”dedi Sophie.
“Sadece cılız zihinler gökyüzünü sevmez.”
Siz zihninizi nasıl tanımlardınız? Gökyüzüyle şu sıralar aranız nasıl?

Yazı yazarken konunun ortasından girme gibi yenmeye çalıştığım ama sanırım asla yenmeyi başaramayacağım bir huyum var. Siz bu soruları bir kenara bırakın. Gelin yeni yılı düşünelim. 2017… Bir adım ötemizde. Her Aralık yeni yıl kararları alıyoruz. Daha çok çalışmak, kilo vermek, spor yapmak, sınavlardan daha yüksek not almak, para biriktirmek… Bunların arasına özgür olmayı eklemeyi hiç düşündünüz mü? Peki ya gökyüzüne bakmayı?

Belki yıllarca oluşturduğumuz bu listelere asla eklemediğimiz ve aklımıza gelmeyen iki şey. Niye özgür olmayalım ki? Hem istediğimizde gökyüzüne bakma lüksümüz de var değil mi? Değil! Kendi kendimize oluşturduğumuz parmaklıklarımızın içinde çürüyüp gidiyor ve başımızı yukarı kaldırmaya dahi zahmet etmiyoruz. Biz, okuyarak bir parça nefes alabilen insanlar olarak bile binlerce kuralla, kurumsal işlerle, baskılarla, “başka”larla kendi özgürlüğümüzü kendi elimizden alıyoruz. Biz cılız zihinleriz.

En son ne zaman “Yağmur mu yağacak?” sorusunu sormadan kaldırdık gözlerimizi bulutlara? Ne zaman pencereyi açıp serin havayı içimize çekip yağan karı kokladık? Ne zaman çıplak ayaklarla buz gibi zeminlerde koşturduk? Olur mu hiç? Hasta oluruz, işe, okula gidemeyiz, her şeyden, herkesten geri kalırız. Bu endişelerle hayattan geri kalıyoruz farkında değiliz.
“Resmi mektuplardan nefret ediyordu. Gergin hissetmesine neden oluyordu. Bunları yazan insanların kalplerinin yerinde dosya dolapları duruyor olmalıydı.”

Sophie dosya dolabı kalpli insanlardan nefret etmeyi Charles’tan öğrendi. Onu okyanusta bir çello kutusunun içinde sürüklenirken bulan ve bir daha bırakmayan o güzel adamdan. Charles kitapları insanlardan daha iyi anlıyor. Charles’a küçük bir bebeği ne yapacağı sorulduğunda şöyle diyor. “Onu seveceğim. Bu yeterli olmalı. Eğer bugüne kadar okuduğum şiirlerin bir anlamı varsa.” Charles Sophie’yi Shakespeare’le büyütüyor. Birbirlerine duvarlar üzerinde notlar bırakıyorlar. Çünkü ona göre bir evde ne kadar çok sözcük varsa o kadar iyidir.

Sosyal hizmetler görevlileri Sophie’yi Charles’tan almak istediklerinde, çello kutusunun kenarına işlenmiş, o zamana kadar gözden kaçmış kısa ve belirsiz bir adresin peşinden Paris’e gidiyorlar. İşte orada Sophie gökyüzü çocuklarıyla tanışıyor. Çatıdan çatıya atlayan, yaşamı iliklerine kadar hisseden çocuklarla…

Bu çocukları okudukça ne kadar hissizleştiğimi, hissizleştirildiğimi anladım. Yaşamayı bilmediğimi düşündüm. Dışarı fırlayıp dondurucu soğuğu parmak uçlarımda hissetmek, o AN’ın farkına varmak istedim.

Bir sabun köpüğünün içine hapsolmuşum da etrafımdaki ince duvar ne zaman bir yere değip binlerce damlaya dağılacak diye bekler olmuşum. En değerli şeyimi, asla bırakmamam gerekeni yani çocukluğumu ardımda bırakmışım. Büyük olmak, kendine kurallar koymak ve onlara uymak sanmışım. İhtiyatlı olmanın olgunlaşmak olduğunu düşünmüşüm. Bütün bunların ayırdına bu kitabı okuyunca vardım. O zamandan beri de başucumdan ayrılmadı.

“Yetişkinlere yeterince çirkin ve sıkıcı olmayan şeylere inanmamaları öğretilir.”
“Öyleyse aptallar.”
“Acınacak durumdalar çocuğum, aptal değil.”

Kendilerine sokak çocuğu dedirtmeyen gökyüzü çocuklarından Matteo ile tanışan Sophie muhteşem Paris manzarasını en yukardan, çatılardan tanıma fırsatı buluyor. Çatıdan çatıya atlayarak annesini arıyor. Kimseye fark edilmeden çok şey öğrenmenin yolunu onlardan öğreniyor. Bebekken bırakıldığı çello kutusunun sahibinin annesi olduğunu ve onu bir yerlerde beklediğini düşünüyor. Çünkü Charles ona bunu öğretti. Asla bir ihtimali göz ardı etmemeyi…

Sizce yeni yıl kararlarımıza bakışlarımızın günde en az bir defa gökyüzünü ziyaret etmesini ve görünmez duvarlarımızı aşmayı da ekleyebilir miyiz? Bence bu sene bütün bunları başarabiliriz. Tek yapmamız gereken kendimize inanmak. Charles’ın da dediği gibi…

“İnanmadığımız ve gerçek olduğu ortaya çıkan binlerce şey var. İnsan en ufak bir ihtimal parıltısını göz ardı etmemeli.”

Gökyüzü Çocukları
Katherine Rundell
Domingo Yayınları
280 sayfa, 2016

Ayşe Ayhan

Hiçbir zaman bir insanı tek bir sıfatla belirlemenin doğru olduğuna inanmadım. Matematik öğretmeni, yazar, astronom, kitap yorumcusu, blogger, kahve sever, bol okur. Yazmaya değer bulduğum her şeyi kitapcafe.com da bulabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir