Ezgi Durmuş – Röportaj
İçinden geldiği gibi seni tanımak istiyorum öncelikle. İlla ki eğitimini, yaşını yazmak zorunda değilsin. Nasıl bir insansın kendi gözünde. Tabi bize aktarmak istediğin kadarını soruyorum. Ezgi Durmuş kimdir?
Yaşım ve eğitimimi yazmak kesinlikle daha kurtarıcı bir cevap kendimi anlatmaktansa Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Şu ana kadar okuduğum bölümle alakalı hiçbir işte çalışmadım. Kurucu ortağı olduğum bir şirkette marka yönetimi ve metin yazarlığı yapıyorum. Yazmak mesleğim olduğu kadar hobim aynı zamanda çünkü asosyal bir insanım. Bundan şikayetçi de değilim; kendi başıma vakit geçirmeyi seviyorum.
Kitabın içeriğiyle ilgili sorulardan önce ismi ve kapağıyla ilgili bir şeyler sormak istiyorum. Kitapların isimleri onların her şeyidir bence. Bir hikâyesi vardır hepsinin. “Ya da biz masal olsak” bir şarkıda geçiyor ama ben sendeki hikâyesini, kitaba bu ismi nasıl seçtiğini merak ediyorum. Merak ettiğim diğer durum ise kapağın oluşma aşamaları.
Kitabın kapağı, henüz kitabı yazmadan önce belliydi kafamda. Hatta bir örnekle gittim yayınevine ve ‘’bu şekilde istiyorum kapağı’’ dedim. Şanslıyım ki hiçbir anlaşmazlık yaşanmadan, tam istediğim şekilde yaptılar kapağı. Neden bu kadar sade bir kapağı tercih ettin dersen; sadece kitap için değil hayatımın her alanında sadelikten yanayım. Nehir’i yansıtan bir şey olsun istedim bu sadeliğin içinde, bana aynı anda hem masumiyeti hem de gücü anımsatan tek şey atlar, beyaz at ise bir masal öğesi zaten. İki unsurun birleşiminden böyle bir kapak doğdu ve çok memnunum. Adı ise arka kapak yazısına ithafen; hiç masal dinlememiş olmanın yoksunluğunu bizzat bir masalın baş kahramanı olarak gidermek isteyen bir kadının, Nehir’in dileği aslında ‘’Ya Da Biz Masal Olsak’’.
Kitap Nehir ve Hakan üzerine ama aslında daha derin bir altyapıya sahip. Nehir’in Can’lı hayatı ve onun yaşadıklarının kişiliğinin oluşumuna etkisi. Hakan yalandan nefret ediyor. Buna rağmen Nehir ona Can’ı anlatamıyor. Belki bu bir yalan ama sence Hakan’ın bu kadar büyük bir tepki göstermesi normal mi? Bana göre bu Nehir’in ikinci ve temiz bir sayfa açma hakkını elinden alması. Her kadının geçmişi sadece kendini ilgilendirir. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Hakan’a hak veriyor musun?
Hakan’a hak vermiyorum, fevri bir karardı bana göre ama Hakan’ın yerinde olsam ne yapardım, onu da bilmiyorum. Çünkü daha önceki ilişkisinin boyutunu, Hakan’a söylenen yalanı ve sonrasında yaşadıklarını derinlemesine bilmiyoruz, belki canı en az Nehir’inki kadar acıdı geçmişte? Sadece bir kadının değil, bence bir ilişkide iki tarafın da geçmişi birbirini ilgilendirmemeli. Bundan kastım anlatmamak ya da saklamak değil; yargılamamak.
Birbirlerini hiç görmeden sadece yazılarından tanıyarak gönülden seven bir çift Nehir ve Hakan. Yazının ruhsal gücü burada ortaya çıkıyor. Bir insanı kelimelerinden sevmek yerine, dış görünüşünden, mesleğinden, cüzdanından sevmenin daha çok olduğu zamanlarda yaşıyoruz maalesef. Kelimelerin var ettiği aşklar hala var mı sence? Yoksa umut etmekten vazgeçmeli miyiz?
Var olduğuna yemin edebilirim diyeyim sadece…
Nehir’in babası görünmeyen ama belki de kelebek etkisi misali tüm bunlara neden olan bir karakter. Var olan babanın yokluğu Nehir’in içinde ölü bir babanın yokluğundan daha büyük bir yara açıyor. Bunun yerine Nehir küçüklüğünde babasının masallar anlattığı, desteklediği, arkasında durduğu bir kız olsaydı hikâyede neler değişirdi, neler aynı kalırdı?
Kitabın kapağından adına kadar her şey değişir, hiçbir şey aynı kalmazdı. En başta da Nehir…
Bu sonbaharda yeni bir kitabının çıkacağını biliyorum. Köşe yazılarında bol bol iğneleme olsa da çok eğlenceli bir yazım tarzın var. Yeni kitabında nasıl yazacaksın bilmiyorum ama ileride yazılarında kullandığın dili herhangi bir kitabında ya da kafandaki bir kurguda kullanmayı düşünüyor musun?
Aslında yazım tarzım aynı, bu kitapta da yer yer (Nehir’in monolog kısımlarında özellikle) alıştığınız üslûbum vardı ama konu itibariyle çok mizaha kayamadım tabii. Kitap yorumları yaparken de kitabın içeriğine göre ya daha duygusal ya da mizahi yazıyorum, ikisi de benim. Belki bir başka kitapta mizahi dilimin ağır basacağı bir konuyu ele alırım ama bunun sonbaharda çıkacak kitap olmayacağını söyleyebilirim.
Sorularımı cevapladığın için çok teşekkür ederim. Son olarak, seyirç’lerine hitaben ister kendinden bir iki cümle ister de bir kitaptan alıntı bırakır mısın?
Asıl ben teşekkür ederim, her bir soruyu özenle hazırlamışsın gerçekten.
İnsan hayatı da kendi gücünü de yaşadığı acılar sayesinde öğreniyor. Acılarınıza da en az mutluluklarınız kadar sahip çıkın sevgili seyirç.
YAZARIN EL KİTABI KÖŞESİ
Genelde nerede, günün hangi saatinde yazarsın?
Evde ve sabah erken saatlerde.
Yazarken hangi müzikleri dinlersin?
Yazarken de okurken de müzik dinleyemiyorum maalesef.
Yazarken yanından ayırmadıkların?
Kahve, su, defter, kalem.
Yazarken tıkındığın abur cuburlar?
Yemekle hiç aram yok
Kahve mi çay mı?
KAHVE (kalpkalpkalp)
Tek kitap? Tek yazar?
Bizim Büyük Çaresizliğimiz – Barış Bıçakçı