Dostoyevski’nin Öteki Yüzü
Dostoyevski İnsancıklar romanından sonra 1846 yılında ikinci eseri “Öteki” adlı eserini kaleme almıştır. Dostoyevski, Rus Çarlığında baremin 7. derecesinden bir memurun psikolojisini derin bir görüyle okurla paylaşır. Dostoyevski sadece psikolojik bir roman kaleme almakla kalmamış Rus Çarlığının yıkılışının son çeyreğine doğru sınıf ayrımına da eserinde yer vererek toplumsal ve siyasal tenkitte bulunmuştur. Romanın ana kahramanı Memur Yakov Petroviç Goladkin göz kenarları kırışmış, saçları seyrelmiş, yüzü sararmış silik bir tiptir.
Bu tip her sabah aynaya baktığında yüzünde sivilce olmamasını her şeyin iyiye gittiğine yoran bir kişidir. Bu bakımdan Dostoyevski’nin yarattığı karakter psikanaliz kuramının öncüsüdür diyebiliriz. Kişilik çatışması, bastırma, savunma mekanizmaları gibi psişik vakaların olduğunu görürüz. Goladkin’i daha yakından tanımak için Dostoyevski’nin hayatına bir göz atmamamızda ana karakteri tanımamıza yardımcı olacaktır. Psikolojik rahatsızlığından dolayı akıl hastanesinde yatmış olan Dostoyevski eserlerinin birçoğunda histeri, paranoya gibi nevrozları sık sık işler. Psikolojik rahatsızlıkları olan ruh sağlığı bozuk insanları yakından gözlemleme imkânına da -İstemeden de olsa- sahip oldu.
Goladkin’in psikolojik bir rahatsızlığı olduğunun haberini doktoru Rutenşpitz ile görüşmesinde öğreniriz. Doktorun verdiği perhizde: Eve kapanıp kalmamasını, tiyatroya ve eğlence kulüplerine gitmesini isteyip hayatındaki alışkanlıklarını kökten değiştirmesini ister. Goladkin karakteri günün tabiriyle asosyal bir kişiliğe sahiptir. Yalnızlaşmış ve topluma yabancılaşmıştır. Dostoyevski ana karakterini yaratırken şizoparanoid bir adamın tanısını koymamızı sağlamıştır. Dedikodu sevmeyen, ikiyüzlü davranmayan, yüzünde başka bir karakterin maskesini taşımayan, imalı sözlerde bulunmaktan haz etmeyen birisidir. Bu tanımlamalara kadar her şey normalken. Goladkin hezeyana kapılarak düşmanlarının olduğunu, kendisini ortadan kaldırmak için tuzaklar kurulduğunu söyleyerek paranoyanın eşiğinde olduğunu anlarız. Goladkin’in uşağı Petruşka’nın bile efendisine küçümser tavırlarla bakması, alaycı bir yüz ifadesiyle hitap etmesi ana karakterin bir anti-kahraman özellikleri taşıdığını gösterir.
Goladkin küçüğü “Öteki” bir histeri anının tam ortasında bir gölge gibi ortaya çıkar. Öteki, siması ve vücut hatları ile Goladkin’in ikizi; her bakımdan onun eşi gibidir. Düşmanları tarafından istenmeyen, türlü türlü muzır hareketlere maruz kalan, kadınların dedikodu ve alay konusu olan Goladkin ne kadar acizse Öteki fazlasıyla megaloman bir karakterdir. Öteki, tuttuğunu koparan, memur dairesinde kısa sürede kariyer basamaklarında yükselen, ekselansların odasına davet edilecek kadar iddialı bir karakterdir. Kendini küçük gören Goladkin’in ideal egosunun yüzümüze tutulmuş aynasıdır.
Öteki’yi fakir ve zavallı gören yani kendisi gibi gören Goladkin, hızla devlet dairesinde yükselen Öteki için bastıma ve yansıtma duygularını kullanarak devletin bir fakire sahip çıkarak kimsesiz bırakmadığını söyler. Goladkin’in kendi öznesine yönelik suçluluk psikolojisi Kafka’nın Dava’sında da görülen türdendir. Birey toplum tarafından verilen değerle kendini biçimlendirmektedir.
Dostoyevski gibi dünyanın en iyi edebiyatçılarından birinin yazım niteliğinin altında görüldüğüne dair izlenimler ve tartışmalar yaşanmıştır. Ana karakterimiz şizofren olduğundan davranış ve düşüncelerinde sağlıklı bir insanın bütünlüğünü göremeyiz. Goladkin’in sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmaması eserde mantıklı açıklamaların yeterli olmayacağını önceden haberdar ediyor. Joanne Greenberg Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’de Deborah’ın anlatımında da aynı boşluklar ve belirsizlikler vardı. Bu belirsizlik, ruh sağlığı bozuk kişilerin kimlik karmaşası yaşaması ve içe kapanıklığındandır. Şizofren hastalarının dünyayı ve çevrelerini zihinlerinde kurgulamasını bilmediğimizden okurken bu boşluklara ayağımız takılıyor. Psikolojik roman okumanın zorluğu da buradan geliyor. Empati kurabilme bağının olmaması kurgudaki gerçekçiliği şüpheye düşürüp okurun zihnini bulandırıyor.
Dostoyevski’nin kaynak olarak beslendiği yazar Gogol’un Palto, Burun ve Bir Delinin Güncesi eserleri ile örtüşen izlekler taşır. Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’un Palto’sunan çıktık.” sözü biz edebiyatseverler için bu eseri anlamamızda önemli bir anekdottur.