Danaburnu
Edebiyat dünyasında çoğunlukla şiirleriyle tanınan; Garip akımını Orhan Veli, Melih Cevdet ile birlikte başlatan yenilikçi bir şairdir Oktay Rifat. Edebiyatta sadece şiir değil birçok yazın türünde de eseri bulunmaktadır.
Danaburnu, Oktay Rifat’a 80’li yılların tanınan edebiyat ödülü olan Madaralı Roman Ödülü’nü 1982’de kazandırmıştır.
Oktay Rifat, sadece Garip şiirleriyle değil, edebiyatçı kimliği ile de birçok alanyazınsal çalışmaya kaynak olmuştur. Alanyazını taradığınızda Oktay Rifat’ın Danaburnu romanının “Bilinç Akışı” roman tekniği ile yazıma örnek olarak gösterildiği bilgisini bulmaktasınız. Bu teknik, karakterin düşünme eylemini doğrudan okuyucuya aktarması şeklinde olmaktadır. (Oğuz Atay, Hakan Günday gibi yazarların eserleri de bu tekniğe örnek olarak gösterilebilir. )
Yazar hakkında bu kadar bilgiden sonra kitaba bakmaya devam edelim;
Yusuf Kendir ve eşi, emeklilikten sonra yerleştikleri kasabada yeni bir ailedir. Onlar genelde izleyici kısmıyla yer alsa da Yusuf Kendir, kitabın sonuna doğru akışı değiştiren kişilerden olmaktadır. Recep Usta bir berberdir ve yalnız yaşamaktadır. Günün birinde bir hayat kadınına aşık olur; kendi içinde çatışmalar yaşadığı bu ilişki onun hayatını çok farklı şekilde değiştirir. Mehmet, kasabaya uzak bir köyden hasta annesini doktora götürmek için gelir. Yolculuk sırasında başlarına gelenler ile kitapta zaman zaman karşınıza çıkarak kendini hatırlatmaktadır.
“Tuhaf yargılara, olmayacak güçlere tutsaktı insanlar. Gerçekte uçucu, bulutsu, ama aşılması olanaksız duvarlar içinde yaşıyorlar, burunlarının bir karış ötesini göremiyorlardı. Bir sisteydiler, iki adım ötesini bulandıran. Çevrelerini kuşatan bu sis içlerini de kaplamıştı. Kişi kendini bile göremiyordu. Bulanıktı çevre, bulanıktı yolcu, doğa, ilişkiler. Ve sevginin yıldızı doğmamıştı daha. Onun ışığı vursa bu karanlığa, belki göz araştırmaya başlar, anlamaya çalışır, anlardı da.”
Ege’de bir kasabada yaşayan bu sıradan insanların hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle olan yaşantı ve düşüncelerini içiçe geçen öykücükler şeklinde anlatmaktadır. Toplumsal olaylarda en çok insanların çaresizliğine değinmektedir. Çaresizliğin verdiği öfke, pişmanlık, keder ve yorgunluk gibi duygular kendini gösterse de öne çıkan duygu “şüphe”dir.
Kitapta kadın öğesi farklı özelliklerle anlatılmıştır. Kadını anne ve eş boyutunda saygı timsali olarak ele almıştır. Anne ve eş olmayan kadını ise ötekileştirmiş, fettan ve tehlikeli olarak yansıtmıştır. Her iki kadın örneğinde kadınların, şartlar gereği boyun eğen yönü olduğu gösterilse de yeri geldiğinde asi tarafı da olabileceği yansıtılmıştır.
Yukarıda belirttiğim gibi öne çıkan duygu “şüphe”dir ki tıpkı kitabın adından anlaşılacağı gibi “danaburnu” gibidir. Danaburnu, toprakta yaşayan ve bitkilerin köklerini kemirerek onların yok olmasına sebep olan bir tür böcektir. Şüphe de insanı kemirerek bitirmez mi?
Kitap, zaman zaman merak uyandıran olayları olsa da genele bakıldığında ağır bir akışa sahiptir. Bu durum bazı okuyucular için sıkıcı gelebilir. Akışa kendinizi bıraktığınız takdirde de bitirme isteği ile okumaya devam ediyorsunuz.
Danaburnu
Oktay Rifat Horozcu
Yapı Kredi Yayınları
206 sayfa, 2014