Cinder – Marissa Meyer
Kampanya sonucu fiyatları düşen seriyi herkesin alması üzerine ben de dayanamayıp sipariş verdim. Her kitapta bildiğimiz çocuk masallarının geliştirilmiş ve uyarlanmış halini okumayı dört gözle bekliyordum. Açıkçası bu yüzden konusuna bile dikkatle bakmadım. Zannettiğim fantastik ve büyülü dünyanın aksine bir distopyayla karşılaşınca şaşırdım. Çünkü karakter Cinder bir sayborgdu. Devir beşinci dünya savaşının sonrasına denk geliyordu. Androidlerin, insanların ve yarı robot yarı insan olan sayborgların yaşadığı bir zamandı.
Karakterin sayborg olması beni uzunca bir süre hikâyeden iteledi. Hikâyenin ilk yüz sayfasında hiçbir olayın olmaması da buna katkı sağladı. Birçok kez bırakmayı bile düşündüm hatta. Ama kitapta öyle bir prens karakteri vardı ki diğer yüz sayfayı okumama yardım etti. Prens Kai sayesinde iki yüzlere gelmiştim ama hala bitirmek için bir heyecan duymuyordum kitap hakkında. 260’tan sonra açılan kitap ve finali beni serinin diğer kitaplarını merak etmeye yöneltti.
Konusundan bahsedecek olursam karakterimiz Cinder’in sayborg olduğunu söylemiştim. Ama mükemmel bir mekanik ustası olduğunu söylememiştim. Bu yüzden Prens Kai bu mekanik ustasını bulmaya geliyor ve karşısında Cinder’i bulunca şaşırıyor. İkisi de birbirinden etkilenmekten kendini alamasa da uzak durmaya çalışıyorlar. Cinder aynı külkedisi gibi üvey annesi ve iki kız kardeşiyle yaşıyor. Ama kız kardeşlerinden Peony ile arası çok iyi. Balo öncesi tüm ülkeyi sarmış vebaya Peony de yakalanınca bunun suçlusu olarak Cinder görülüyor ve üvey annesi onu vebaya çare bulunması amacıyla gönüllü olarak saray laboratuvarlarına gönderiyor. Ama Cinder buna gönüllü değil çünkü bu ona veba virüsü verilmesi ve ölmesi demek. Ama Cinder’e hiçbir şey olmuyor. Vebadan etkilenmiyor. Cinder’in vebadan etkilenmemesinin nedeni ise kitabın sonunda ortaya çıkıyor.
Kai ise babasını da vebadan kaybetmesi üzerine kral oluyor. Kral olmasıyla tüm sorunlarla yüzleşmesi bir oluyor. En büyük sorunu ise düşmanları olan Ay’da yaşayan ay insanlarının kraliçesiyle evlenmek zorunda olması.
Eğer dayanabilirseniz güzel bir kitap bekliyor sizi.
Gelecekte bile, hikâye “bir varmış bir yokmuş” dİye başlıyor… İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin’e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil. Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya’yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya’nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…
Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor.
Yakışıklı Prens Kai’in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya’nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda…
Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?
Marissa Meyer, Washington’ın Tacoma kasabasında doğup büyüdü. Henüz küçük bir çocukken kitaplara âşık olan Marissa, ergenlik yıllarından beri gençlik edebiyatı üzerine çalışıyor. Peri masallarına da büyük bir sevgi besleyen Marissa, gençlik günlerinden beri bu masalları yeniden kurguluyor ve bu tutkusundan da vazgeçecek gibi görünmüyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Cinder
Marissa Meyer
Artemis Yayınları
312 sayfa, 2016
Ayşe Ayhan
Kitap Cafe
https://www.instagram.com/bikahvebikitap/