Bana Atatürk’ü Anlattılar

Bana Atatürk’ü Anlattılar
Hıfzı Topuz

10 Kasım…
Bugün Atamızın bedeninin aramızdan ayrıldığı gün.
Bugün 77 yıl sonra bile fikirleriyle yaşayan,yolumuza ışık tutan,özlemi yüreklerimizi yakan önderimizi andığımız gün. Diğer günler de olduğu gibi…
Bu sebeple Hıfzı Topuz’un okuduğum değerli kitabı Bana Atatürk’ü Anlattılar’dan paylaşım yapacağım. Kütüphanenizde bu kitaba da yer açmayı unutmayın arkadaşlar.
Hıfzı Topuz 28 Ekim 2014’te Cumhuriyet’in 91. Yıldönümü dolayısıyla konuşma yapmak için Caddebostan Kültür Merkezi’ne çağırılmıştır. Konuşmadan sonra kendisine Ali Fuat Paşa’nın yeğeni Ayşe Cebesoy Sarıalp’in hazırladığı ve Rotary’nin yayınladığı bir kitap armağan edilmiştir. Topuz,kitabı “Bana Atatürk’ü Anlattılar”da bu kendisine armağan edilen kitaptan birkaç anı paylaşmıştır. Aşağıda Ali Fuat Cebesoy’un kaleminden okuyacağınız metin o kitaptan bir alıntıdır:

“Atatürk’le Savarona yatında 22 gün geceli gündüzlü birlikte olmuştuk.Fakat Saray’da onunla birlikte bulunmamıza ne yazık ki engel oldular. Ben her gün Saray’a giderek saatlerce kaldım ama ancak bir kere Atatürk’ün yanına gitme fırsatını buldum. Şunu belirtmek isterim ki bence meçhul kalmış nedenlerle başyaver ve Atatürk’ün yakınlarından bir iki zat hem Atatürk’ün hem de benim şiddetle istememize rağmen beni bu ziyaretten yoksun bıraktılar.

Atatürk’e ulaştığım gün onu bana karşı üzgün bulmuştum. Üzüntüsünü azaltmak amacıyla türlü türlü sebepler bulmaya çalıştım. Çevresindekilere hiddetlenip rahatsız olmaması için beni onun ziyaretinden yoksun bırakanları şikayet etmedim. Hastalığının son aşamasına gelmiş olan Atatürk bilincinden hiçbir şey kaybetmemişti. Arkadaş sevgisine ve içtenliğine ne kadar değer verdiğini, sürekli acılar içinde bir daha göstermişti.

Hastalığı çok ilerlemişti. Bizim ve dışarıdan gelen uzman profesörlerin birleştikleri nokta ne yazık ki şu olmuştu: Bu büyük adamı kurtarmak konusunda güçsüzlüklerini itiraf etmek… Memleket için bu sonuç çok acıydı.

İkinci büyük savaşın belirtileri ufuklarda görüldüğü zaman da çok sevdiği millet ve memleketinin başında kalmasını isteyen Atatürk henüz yaşlı değildi, 58 yaşındaydı. Onun çaresi bir hastalığa tutulmuş olması kendisi için olduğu kadar bizler için de çok acıydı.

Beni sarayda hasta yattığı odasında kabul ettiği zaman yatakta arkasına birkaç yastık konulmuş bir halde bulunuyordu. Yeni tıraş olmuş, saçları muntazam arkaya doğru taranmış ama mavi gözlerinin sert bakışından çok bir şey kaybetmemişti. Gözleri epeyce çukurdaydı, etrafını siyah bir halka çevirmişti. Sırtında ipekli bir robdöşambr vardı. Metanetini koruyordu. Yorganları hastalığı gereği karnının şişliğini göstermeyecek biçimde düzenlenmişti. Yanına yaklaştığım zaman:

-Fuat Paşa, beni çok zaman aramadınız. Böyle mi olacaktı? Dedi.
Kendisini üzmemek için şöyle dedim:
-Paşam her gün Saray’a kadar kadar gelerek sıhhatinizle alakadar olmuştum. Eğer yanınıza kadar gelememişsem sizi rahatsız etmemek içindi. Mademki istiyorsunuz bundan sonra kapınıza kadar gelir istirahat etmediğinizi görürsem odanıza gelirim.
Bu sözlerimden bana engel olunduğunu anlayan Atatürk nöbetçi yaverini çağırarak ona ne vakit saraya gelirsem hemen yanına getirilmemi emretti.

Hastalık üzerindeki konuşmamız biter bitmez Atatürk ciddi bir durum aldı. Sanki hasta, yorgun Atatürk gitmiş yerine sağlam bir Atatürk gelmişti. Kaşları çatık bir halde mavi gözlerini bir noktaya dikerek birkaç defa nefes aldıktan sonra eliyle batı yönünü gösterdi.(Ve ikinci dünya savaşının dünya üzerindeki etkisi üzerine konuşur. Sonra: )

-İkinci dünya savaşı beni yataktan kımıldanamayacak bir halde yakalayacak olursa memleketin hali ne olacak? Ben devlet işlerine mutlaka müdahale edecek duruma gelmeliyim. Bizde hiçbir şeyin yataktan idare edilemeyeceğini bilirsiniz. Mutlaka işin başına geçmem gerekir dedi.
Bu esnada rengi sararmıştı. Kolayca nefes alamıyordu. Kendisine yardımda bulunabilmek için masa üzerinde bulunan bir bardak suyu alıp uzattım.
-Ben de onu isteyecektim. Yorulduğum zaman onu içerek rahat ediyorum dedi.
Atatürk’ün heyecanı konuştukça çoğalıyordu. Aklıma Milli Mücadele’nin başlarında eski arkadaşlarının onun emri altında nasıl birleştiğini söyledim. Bunu duyunca yüzünde memnunluk belirtileri gördüm. Ben sözlerime devamla Şöyle dedim:

-Arkadaşlarımın size olan güveni, sevgisi ve bağlılığından hiçbir şey eksilmemiştir. Buna inanın. Ne zaman isterseniz emrinizdeyim.
Bunun üzerine yanaklarımdan öperek:
-Paşa, senin kadar vefalı bir arkadaş olmaz, dedi.
Ona iyilikler dileyerek odasından çıktım. Bu ayrılışımdan sonra O’nu bir daha göremedim. Beni iki üç defa yanına çağırtmak istediğini öğrendim. Buna engel olmuşlar. Atatürk’ün son arzularına karşı koyanlara lanet etmiştim.”

1881-193∞
Minnetle anıyorum.

Gamze Taşın
Kitap Cafe

https://instagram.com/aylak_kiz/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir