Aşksız
“Bir anda bastıran yağmurun ya da karın, biz insanlarda hiç durmadan yağmasını isteyen, içimizin en derinlerindeki o baş döndürücü isteğin nedeni neydi acaba? Ya da insanlar, sadece film ve dizilerde gördüğümüz karakterlerin yerine kendilerini koyarken, neden kendilerini bir kartoncunun yerine koyamıyorlardı?”
Ilk kitabıyla kendini edebiyat dünyasına tanıtan Selim Küçükbingöl, tazecik bir gazeteci. Yazdığı ilk kitabı Aşksız, birbirinden farklı ama bir şekilde ilintili olduğunu düşündüren öykülerden oluşmaktadır.
Kitapta anlatılan öykülerde en dikkat çeken özellik, karakterlerin içsel konuşmaları. Yazar, hayvanlar, gece ve sokak gibi varlıklara kişiselleştirme yaparak onların kendini anlattığı bölümlere, ifadelere yer vererek zengin bir yazım sunmaktadır. Benzetimlerin sık sık yer verildiği satırlarda okuyucu durum ve eylemleri zihninde somutlaştırabilmektedir.
Kitabın bir kısmı doğrudan yazar aktarımlı iken genelde karakterler ağzından anlatım yapılmaktadır. Okuyucunun varlığını her bölümde hissettiren ve okuyucuya seslenen, empati kuran ifadelere yer verilmiştir.
Sokakta yaşayanlar, dilenciler vb nin de kendine yer bulduğu kitap, bir nevi insana kendini “sosyal sorumluluklarını” da hatırlatma görevinde bulunmaktadır.
Kitapta ki imgesel aktarımlar ve belleğinizde yer edecek, altını çizdiren cümleler dikkat çekmektedir.
Bana kalırsa kitabın en zayıf halkası adını veren öykü olan Aşksız ‘daki konu idi. Türk filmi tadı veren öyküde anlatım ve konu olarak kurgusunun diğer öykülere göre zayıf kaldığını düşünmekteyim. Çünkü diğer bölümler sizi içine alırken Aşksız’daki insan karakterlerinin biraz daha zayıf kaldığı izlenimini vermektedir.
Ben keyifle okudum, dilerim okuyanlara da bu his yansır. Kitapla ve yazar ile ilgili detaylı bilgi için Selim beyle yaptığımız röportaj aşağıdadır. Kendisine içten yanıtları için teşekkür ederim.
Aşksız
Selim Küçükbingöl
Arunas Yayıncılık
174 sayfa, 2017
RÖPORTAJ
1. Kitapta ortak noktaları olan farkli karakterleri ve yaşadıkları hayattan kesitler aktarıyorsunuz. Neredeyse tamamında sokaklar ve insanlar yer alırken, Kitap adı neden özellikle “Aşksız “?
Aşksız, hesapta olmayan bir hikayeydi. kitapta yer alacak olan hikayeleri kararlaştırdıktan sonra Aşksız’ı yazmaya karar verdim. Kitabı kendisine ithaf ettiğim ve yazı konusunda bana destek olan kız arkadaşım dolunay’ın bana, “Herkes aşkı arıyor Selim. Neden sende aşkı arayan bir insanı yazmıyorsun? Hem kitabın da ismi ‘Aşkısız Herif ‘ olur” demesiyle ben Aşksız’ı yazmaya başladım. Daha sonra Arunas Yayıncılık ile kitabın ismini ortak bir kararla Aşksız olarak değiştirdik.
2. Kitabınız kişilerin ve olayların anlatıldığı ayrı öykülere sahip ama aynı zamanda herkesin birbirine bağlı olduğu ve bütünlük gösterdiği bir roman gibi de. Gerçekçi aktarımlar sebebiyle bir anı ve anlatı izlenimi de veriyor. Bunu açıklayabilir misiniz?
Evet, dediğiniz gibi kitaptaki öyküler birbiriyle ilintili. Ben bir yazarın bir olayı ve durumu, tamamen yaşamasa bile en azından kenarından köşesinden bulaşmadan yazabileceğini düşünmüyorum. Kurgu dahil bir yazar, bir olayı anlatıyorsa anlattığı olayda az da olsa bir gerçeklik payı vardır. Benim de kitapta yazdığım öykülerin hepsinin az da olsa bir gerçeklik payı. Örneğin, kendi ağzımdan anlattığım öykülerin tamamı gerçek değil. Bana göre bir yazar, yaşanmış bir olayı duru bir şekilde gerçekliğe bağlı kalarak da anlatamaz. En azından ben yapamıyorum. Sadece gerçeklik sınırları içerisinde kalmaya çalışan bir yazar, anlatmak istediklerini tam anlamıyla kaleme dökemez.
3. Yalnızlık ve hüzün, sık sık karşımıza çıkan duygular. Bu öyküler yazılırken oluşan bir durum mu yoksa kitap bu duygular üzerine mi inşa edildi?
Kitapta, ben daha çok insanlar tarafından hor görülen, görmezden gelinen kısacası bu hayatta kaybeden, kazandığı tek şey karanlık sokaklar olan ve sokaklardan başka sığınabileceği bir evi olmayan insanları, terk edilmiş evleri, kedileri, köpekleri, yanmayan sokak lambalarını anlatmaya çalıştım. Şimdi, ben bu insanları, hayvanları ve içinde bir ruh taşıyan eşyaları, hüzün ve yalnızlık duyguları olmadan nasıl anlatabilirim ki? Anlatamam. Hüzün ve yalnızlık kitaptaki kahramanların gerçekliği. Bende bu gerçekliğe bağlı kalarak ve kendimi de öykülerdeki kahramanların yerine koyarak anlatmaya çalıştım.
4. Kitapta anlatımda dikkatimi çeken iki nokta daha var. Biri sık sık benzetim yaparak anlatımı somutlaştırma, diğeri de okuyucuyla duygu ve eylem üzerinden empati kurarak bağ oluşturma. “Siz de yaşamışsınızdır….” gibi. Bu konuyu açıklayabilir misiniz?
Benzetme edebiyatta en çok başvurulan bir sanat biçimi ve bu sanat biçimi okuyucuyu edebi esere çeken en önemli parçalardan bir tanesi. Okur, yapılan benzetmelerle empati kurma becerisini arttırarak kendisini kitaptaki kahramanların yerine koyabiliyor. Bende okurun kendisini kitaptaki kahramanların yerine koymasını istiyorum. Bunda ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ancak ben anlatımımı biraz daha geliştirerek okurlarımın karşısına bir sonraki kitabımda daha derin ve edebi benzetmelerle çıkacağım. ‘Sizde yaşamışsınızdır’ sorunuzun cevabı ise benzetmelerle yapmak istediğim etkiyi biraz daha ileriye götürerek okuyucuyu empati kurmaya yönlendirmek istememden kaynaklanıyor.
5. Kitapta, sizin ve karakterlerin anlatımında içsel konuşmaların yer aldığı, akış tekniğinin geniş yer bulduğu ifadeler yer almakta. Merak ettiğim, yolu sizinle kesişen her varlığın iç dünyasını dışından daha mı çok izlemeye çalışırsınız? Neden iç dünya?
Bir olayı ya da durumu yazıya dökmem için sadece olayın veya durumun içine girmeme gerek yok. Kitaptaki bazı öyküler bizzat içinde bulunarak yaşadığım öyküler. Bazı öyküler ise dışarıdan gözlem yapıp empati kurduğum öyküler. Mesela bir kedi veya bir köpeğin ne düşündüğü veya neleri hayal ettiğini bilemem ancak kendi kafamın içerisindeki kedi veya köpek imgesini yaşadığım hayattan aldığım verilerle dolduruyorum. Bu veriler ışığında bir kedinin veya köpeğin bu hayatta neler yaşayabileceğini, nelerden hoşlanabileceğini hayal ederek yazıya döküyorum. Aşksız hikayesinde mesela bir katil karakteri var. Hayatım boyunca bir katille karşılaşmadım ancak bir katilin nasıl düşüneceğini ve onu insan öldürmeye iten nedenleri okuduklarım ve hayallerimden yola çıkarak yazıyorum. Ayrıca, bir insanı anlayabilmek için iç dünyasında neler barındırdığını bilmek gerekiyor. Bence insan gerçek duygularını davranışlarıyla açığa çıkarmıyor. Bazı gerçeklerin üstü kapalıdır ve yazarların da bu gerçeklikleri öğrenmek için derinlere dalması gerekiyor. Bende öykülerimde içsel akış tekniğini kullanarak kendi çapımda ulaşmış olduğum gerçeklikleri – tabi herkes için gerçek olmayabilir – yazıya döküyorum.
6. Sık sık geçen sözcük ve imgelere baktığımda “gamze, balık, sokak, kedi, köpek, çocuk, beklenti, iyilik, karanlık vb.” olduğunu gördüm. Her bölümde, her hikayede ucundan da olsa mutlaka varlar. Bu sözcüklerin Selim’in lûgatında yeri nedir?
Sorunuzda bahsetmiş olduğunuz imgelerin tek tek hayatımın içerisinde ayrı bir önemi var. Sokaklarda tek başıma yürümeyi ve yürürken insanları ve çevreyi gözlemlemeyi çok severim. Bunu hobi haline getirdim desem yeridir. Balık imgesine gelecek olursam ise ben hayatım boyunca Kaya Balığı ve Lapinden başka balık tutamadım. Oltama sadece Kaya ve Lapin Balığı takıldı. Renkli balık hikayesinde de bunu görebilirsiniz. İyilik, karanlık ve bekleti ise her insanın hayatında olduğu gibi benim de hayatımın içinde yer alan imgeler. Herkes iyiyi ve karanlıktan çıkmayı ister. Herkes birşeyleri bekler ve bunun için de mücade eder veya edemez.
7. Kitaba adını veren Aşksız öyküsünün sonu beni çok şaşırttı ama tatmin de etmedi. Sonunu ani bir kararla mı yazdınız?
Aşksız öyküsünü daha fazla uzatabilir ve hikayeyi mutlu sonla bitirerek karakteri aşık edebilirdim ancak ben henüz aşkı anlatabilecek seviyeye ulaştığımı düşünmüyorum ve günümüzde de aşkı anlatmaya çalışan yazarların da aşkı anlattığını düşünmüyorum. Aşk, öyle yüzeysel bir dil kullanılarak anlatılabilecek bir duygu değildir. Bunun için, daha derinlere inmek ve günlerce o derinliklerde yürümek hatta kaybolmak gerekir. Aşkı anlatma konusunda bana göre en yetkin isim – okuduğum yazarları baz alarak söylüyorum – Marcell Proust’ur. Bu konuda onun seviyesine ulaşan bir yazarla henüz tanışmadım. Hikayenin sonunda ise Aydın hayatta kalabilir ve ustası Yılmaz onun peşini bırakabilirdi ancak dediğim gibi Aydın hayatta kalsaydı hikaye büyüsünü kaybetmiş olacaktı. Bence aşkı arayan bir insana aşkı bulmak değil de – biraz acımasızca bu sözlerim farkındayım – aşk için ölmek yakışıyor. Aşkı tatmasa bile onun için bana göre mücadele etmesi bile kutsal. Hele günümüz dünyasında bunun ayrı bir önemi var.
8. Kitabın en sevdiğim yerleri, gün içinde yanından gelip geçtiğimiz, çoklarımızın geçerken bile farkında olmadığı; olsa bile geçtikten sonra unuttuğu karakterlerin anlatımları. Sokak hayvanları, sokakta yaşayan insanlar, dilenciler, kağıt toplayıcılar, mendil satan çocuklar….. vb . Anladığım kadarıyla Selim, onların yanından geçerken farkında ve unutmuyor. Sizde nasıl etkileri var?
Bana göre bahsetmiş olduklarınız bu hayatta acı çeken ve insanlar tarafından görmezden gelinen ve yaşam hakkı bile tanınmayan varlıklar. Karşılaştığım her mendil toplayan çocuk beni yaralıyor ve içimden “ben çocukluğumu yaşadım Selim ve bu çocuk, benim elde etmiş olduğum bu şansa sahip değil.” Diyorum. Hayat çok acımasız ve hiç adil değil ve bu adeletsizliğin temel nedeni biz insanların acımasızlığı. Kendi çocuğumuzu veya yakınlarımıza ait çocukları el üstünde tutarken metrobüste mendil toplayan çocukları aşağılayıp utanmadan bir de tokat atabiliyoruz. Bu tür durumlarla çok karşılaştım. Dünya böyle akıp gitmekteyken ben bu gerçeği nasıl unutabilirim ki? Bazı durumları engelleyemediğim için toplum tarafından hor görülen insanların bize anlatmak istediklerini yazıya döküyorum. Bunda ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ancak yazdığım her kitapta bu insanlar yer alacak.
9 – Selim, olay ve durumlar karşısında sessiz kalırken veya onaylayan bir tutum sergilerken, iç dünyasında “asi” konuşmalar yapıyor. Bu ikircikli durumun Selim’deki etkisi ne? Gerçek yaşamda da böyle mi? Bu kitap aslında Selim ‘in kamera arkası mı?
Herkesin bu hayatta engel olmak istediği ancak engel olamadığı ve sadece seyretmekle yetindiği olaylar var. Elimizden bir şey gelmediğinin farkındayızdır. Bende gücümün yetmediği, engelleyemediğim durumları yazıya dökerek herkesin öğrenmesini istiyorum. Evet, bu kitap dediğiniz gibi, benim kamera arkam. Engel olamağım gerçeklerin hayal gücümle yoğrulması.
10. Selim’in kitaba ilk başlarken niyeti neydi? Kitap bittiğinde “keşke” dediğiniz bir durum oldu mu?
Öyküleri yazarken amacım sadece kitap çıkarmak değildi. Yazı yazmak beni mutlu hissettiriyordu. Daha sonra öykülerimi bana bu konuda destek olan kız arkadaşımla yakın arkadaşlarıma okutunca onlardan olumlu tepkiler aldım. Bu konuda başarılı olacağımı ve üzerine düşmemi söyleyerek benim kitap çıkarmam konusunda manevi olarak güçlenmemi sağladılar. Keşke dediğim bir şey olmadı. Kitapta editöryel nedenlerden kaynaklı tashih hataları var. İkinci baskı olursa bu hataları düzeltip öyle yayımlayacağız.
11. İstanbul ve Yalova, kitabın mekanları. Siz de bu şehirlerde yaşıyorsunuz. Kitabın ağırlıklı etkisi İstanbul üzerine. Selim ve İstanbul’u anlatır mısınız?
İstanbul bana çok yakın ancak aynı zamanda çok da uzak olan bir şehirdi. Çevremde İstanbul’a gidip şehri anlatan insanlar, bir şehir değil de sanki yaşayan bir canavarı anlatıyorlarmış gibi bir izlenime kapılmama neden olurlardı. “İstabul bu, insanı yok eder” gibi söylemler beni şehre çekti. Canavar ne kadar güçlü olursa olsun her zaman onun karşısına savaşmak için bir maceraperest çıkar. Bende canavarın insanı çeken o büyüsüne kapıldım. İlk defa bu şehre üniversiteyi bitirdikden sonra ayak bastım. Tabi ilk zamanlarda içimde bir sürü soru işareti ve korku vardı. Bende korkularımın üzerine gide gide şehri keşfetmeye çalıştım. Tabi henüz şehri tamamıyle keşfetmiş değilim. Hem bir şehri tamamıyle keşfetmek imkansız ancak keşfettiğini düşünme hissi insanı bir şehirden soğutan en önemli nedenlerden bir tanesi. Ben de bu hisse kapılıp İstanbul’u tamamıyle keşfettiğimi düşünürsem bu şehri terk edip keşfedilecek başka bir şehir bulurum diye düşünüyorum.
12. Bir gazeteci ile acemi bir yazar olarak nasıl röportaj yaparım durumu, açıkçası beni biraz tedirgin etti. Selim Küçükbingöl ‘e kitap da olsa konu, ne sorulmalı diye düşündüm. Kitaptan soru bulmak daha kolay, çünkü elinizde malzeme var. Ama Selim Küçükbingöl ‘e soru bulmaya gelince, boşluklar var. Selim bey, son sorum bu “Selim, herhangi birinin hafızasında nasıl yer etmeli? Nasıl bilinmek istersiniz?”
Bu konuda kitabımı okuyan insanların karar vermesini isterim. Hem okuyucuları da etkilemek istemem. Ben açıkçası, “ beni okuyucularım böyle bilmeli, hafızasında beni şöyle yer etmeli” diyen bir yazarı okumam, okuyamam. Okur bu konuda okuduklarından yola çıkıp karar vermeli. Hem bir yazarı en çok yazdıkları anlatır. Röportaj için çok teşekkür ederim.