Aşk Bir Heykel Olsa Adı Sapho Olurdu
Kadınlar ve erkeklerin aşka bakış açılarını veya aşktan anladıklarını değerlendirmek epey güçtür. Her iki tarafın aşkla ilgili anlatacak hem hiçbir şeyi yoktur hem çok sözü vardır.
Kadınlar, aşk söz konusu olduğunda daha karmaşık ve anlaşılmaz görünürken, erkekler ise daha anlaşılır olabilmektedir. Bazen de tersidir. Belki de konu aşkı anlamlandırmak veya somutlaştırmak olunca tanımsızlık nedeniyle her iki cinsiyetçe farklı yorumlanabilmektedir.
Duygularını en kolay kadınların dile getirdiği ifade edilir; oysaki erkekler de belirli davranışlarla bunu yansıtabilmektedir. Her iki cinsiyette ortak nokta; söz konusu aşk olduğunda nasıl davranılacağı veya nasıl biteceği konusunda yaşanan belirsizliktir. Eğer aşkın tanımı yapılabilirse bu belirsizlik biter. Belirsizliğin bittiği yerde aşk var olmaya devam eder mi, bu da ayrı bir belirsizlik olacaktır.
Aşk’ta kıymetli olan sevmek mi, sevilmek midir? Sevildiğini bilerek sevmek… Sevmek ya da sevilmek tek başına kalınca her iki taraf için de zor ne de olsa… Gün gelir biri yorulur, gün gelir diğeri geç kalmış olur…
Peki, aşk kime göredir? Bazen “Sen kim âşık olmak kim?” diye eleştirdiğimiz kişiler olabiliyor ya da “Âşık olsan ne olur olmasan ne olur?”, “Bu saatten sonra ne aşkı?”, “Aşk değildir o hevestir.” , “Aşk boş vakti olanların işi.” ,“Sevme kızım yanarsın.” gibi neredeyse deyim haline gelmiş birçok söz kalıpları da sıklıkla havada uçuşur. Burada sorulacak tek soru var aslında: “Aşka kim karar veriyor?”
Hiç kimse!
Karar mekanizması olmadığı gibi ne süresi vardır ne de kuralı! Bakmayın siz aşka ömür biçenlere; muhtemel ki onlar “gerçek aşkı” yaşamamışlardır. Aşk, içindeki sevgiyi büyütüp daha korunaklı halde devam edebilir. Aşk, kim olursa olsun, herkesin hayatına bir kez de olsa dokunabilir. Aşk, taşıyan kişi tarafından gün gelir ağır geldiği için azad da ettirebilir.
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar lakırdı ne için? Hani kitap incelemesi? Efendim, bu kadar lakırdı işte o inceleme için…
Alphonse Daudet, kimileri tarafından çocuk kitaplarıyla bilinse de Jack, Değirmenimden Mektuplar gibi ünlü eserleri de var.
Daudet, oldukça hareketli bir yaşam sürmüş. Gönüllü olarak orduya yazılması, siyaset ve edebiyat alanında girişkenliğinin yanı sıra aşk hayatı da dikkat çekicidir ki inceleme konumuz olan kitap da bu durumla bağlantılı. Yazarın ilk ve tek şiir kitabı sevgilisi Marie Rieu için yazdığı Aşıklar’dır. Bununla da kalmamış, bu ilişkisinden esinlenerek belki de birlikteliği olduğu gibi anlattığı kitabı Sapho’dur.
Sapho, hem bir şiir hem bir heykel hem de bir kadının takma adıdır, kitapta. Oysa hepsi de aynı kişiyi temsil etmekte, yani Fanny’i. Fanny, günümüz şartlarında olsa ona yapılacak yakıştırmalar kapatma, escort kız, metres vb olabilir. O dönemde ise erkeklerin gözünde “aşk ve seks kadını” olarak görülmekte. Sapho, erkeklerin başını döndürecek kadar cazibeli, istediği erkeği kendine bağlayacak kadar cilveli, sevdiğine tapacak kadar tutkulu, kendini sevene minnet duyacak kadar da vefalı bir kadın.
Jean, bir balo sırasında tanıştığı Sapho’ya karşı sıradan tepkiler verse de Sapho için Jean beğendiği kişiler listesinin başına geçer. Sapho, davetsiz misafir olarak girdiği Jean’in hayatından kolay kolay gitmeyecektir ki bu durum Jean’i çıkmazda bırakır. Çünkü Jean bu kadını sevmediğini düşünse de adını koyamadığı bir bağ ile ona tutuludur. Aralarında ise neredeyse yirmi yıllık bir yaş farkı vardır. Jean ve Sapho, bir anlaşma yaparlar. Jean’in iş gereği tayini çıktığında ayrılacaklardır. Sonunu baştan yazmış yazar, diye düşünebilirsiniz. Ancak okudukça o günün gelmesini hem istiyorsunuz hem istemiyorsunuz. Jean ve Sapho da o durumda.
Bu kitap, basit bir aşk hikâyesinde öte toplumun ahlaki yapısını eleştiren bir yöne de sahiptir. Hayatta fahişe rolü biçilen kadınların, namuslu ev kadını denilen kadınların, evlenilecek kızlar eğlenilecek kızlar tanımı yapan erkeklerin hem düşünce hem davranış bazında sorgulandığı, vicdan muhakemesini yaptırdığı bir eserdir de.
Daudet, bu kitabı oğullarına miras olarak bırakmış, yirmi yaşına geldiklerinde verilmek üzere. Beni çeken detayı bu oldu. Bir baba oğullarına neden bir kitap bırakır, üstelik eski bir aşk hikâyesini anlatan bir kitap? İşte, bu soruda yukarıda aşk üzerine yazdığım güzellemelere tekrar bakmanızda fayda var; çünkü kitabı okudukça onları düşünebiliyorsunuz. Belki siz okuduğunuzda fazlasını bulacaksınız…
Kitabı okurken, yazarın ikilem arasında kaldığını hissedebiliyorsunuz; toplumsal kurallar ile özgür yaşantı arasında bocalayan kadın ve erkekler, onların haklı olduğu veya eleştirildiği durumları ortaya koyarken, öyle bir noktaya geliyor ki savunduğu ile ters de düşebiliyor. Bu durum bir kısır döngü gibi kitapta kendini gösteriyor.
G. G. Marquez’in Benim Hüzünlü Orospularım, Dino Buzatti’nin Bir Aşk’ını okuyanlarınız varsa bilirler, onlarda kahramanlar seven taraftı ki duygularının netliğini ilişkideki belirsizliğe rağmen hissedebiliyordunuz; bu kitapta sevilen taraf anlatımından kaynaklı olarak ilişki netken duygular değişkenlik gösterebiliyor.
Kitabı sahhaftan E Yayınları baskısıyla temin edip okudum. Okumak isteyenleriniz varsa İş Bankası Kültür Yayınları’ndan da temin edebilirsiniz. Benim okuduğum baskıda kağıt kalitesi düşük, yer yer baskı hataları da mevcut. Ancak dili akıcı.
Keyifli okumalar dilerim…
Sapho
Alphonse Daudet
E Yayınları
Türkçesi: Samih Tiryakioğlu
276 Sayfa, 1984
5
4.5
Cok begendim anlatiminizdaki kitabi; alip okuyacagim. Selamlar. Tesekkurler
Ben okumanız ve yanıt vermenizde ki inceliğiniz için teşekkür ederim.