Âşıklar Bayramı ile İçe Yolculuk
Romanı okurken ruhumuzdaki eksikliğin sebep olduğu parçalanmayı, tamamlanma isteğini hissettim. Kitaptaki en net duygu sanırım eksikliği gidermeye çalışmanın tamamlanmaktan daha önemli olduğuydu. Son sayfaya kadar; hayatımda tam olmayı isterken “eksiklerimi” görüp göremediğimi sorguladım.
Aslında çokça denenmiş bir konuyu işlemiş Kemal Varol. Ancak bir kitapta konunun yanında yazarın edebi yönü, okuyucuyu tanımasının da önemini bize bir kez daha hissettiriyor. Kitap 25 yıl sonra bir gece vakti gelen babanın; hasta da olsa mağrur ve ölmek üzereyken bile hayat vermeye çalışan geniş gönlünü tanıtarak başlıyor. Diyarbakır’da avukat olan Yusuf’un, 25 yıl görmediği babasını Kars’taki âşıklar bayramına götürmesini anlatan kitapta yoldaki güzellikleri de görüyoruz. Siz de onlarla yolculuğa çıkmaya cesaret edebilirseniz eğer içinizdeki gel-gitleri seslendiren Yusuf’u anlayacaksınız. Aslında Yusuf kitabın başında hem kendine hem okura itiraf ediyor:
“Yine de her oğul gibi, ne kadar direnirsem direneyim, daha en başından babama karşı yeniktim.”
Okumaya başladığım andan itibaren onlarla birlikteymişim gibi hissettiren ayrıntılar sardı dört bir yanımı. Hikâyede var olup arka koltukta yolculuk yapmam için söylenmesi gereken her şey söylenmişti.
Yusuf’un babasıyla, nedensiz yere ayrılıp pişman olduğu Aylin’le, yetersizlik duygusu taşıyan kendisiyle hesaplaşması; okuyanın da hafızasının üzerindeki kalın örtüyü kaldırıyor. Bazı sayfaları bırakıp gidememem bundan sebep. Bunca yıl görmediğimiz birinin basit bir hareketi bile hafızamızda doldurduğumuz çukurları tekrar açmaya yeterken; onu affetmek, yaşananları unutmak mümkün müdür?
Kitapta bir de nedensiz terkedilen sevgiliye yazılan ve gönderilmeyen mektuplar var. O mektuplar gerçekten sevgiliye mi yazılıyor, affedilmeye mi yarayacak bilinmez. Yazar kendisiyle birlikte bizim de eksiklerimizi anlatıyor. O yüzden bana göre onlar artık sıradan bir aşk mektubu olmaktan çıkıp yaraya dokunan birer ağıta dönüşüyorlar.
Unuttuğumuz bir geleneği de hatırlattı bana yazar. Yol boyunca elinden bırakmadığı üç telli sazıyla ona eşlik eden saz âşıklarını dinledim ben de. Unutulan türküleri, unutulan yerlerde, çoktan unutulmuş seslerden dinledim üstelik. Babanın o türküleri şevkle söylerken yorulup çatallaşan sesini duydum. Yıllardır görmediği babasının son arzusunu yerine getirirken hem kızmasını hem anlamaya çalışmasını, hem de özlemini dinledim. Sonra dedim belki bazı şeyler yarım kalmalı…
Âşıklar bayramına katılmak işin bahanesi miydi bilinmez ama o uzun ve zor yolculuk tüm hayatın son perdesi gibi özetliyordu her şeyi. Mezar başında ağlamalar, ne kadar sevildiği bilinmeyen kadınlar, terk edilen çocuklar… Telafi edilmese de son bakışı, son hatırlanışı hak eden geçmişle yüzleştim.
Bir kez bile rahatça ‘baba’ diyememiş Yusuf’un, babasından miras aldığı uykusuzluk belasını görünce hissettim ondaki acıyı. Sorular sordururken, kendi duygusunu da hissettiren kitap, en iyi kitaptır bana göre. Anlatan kişiyle birlikte aynı çıkmazda kalmam başka türlü ifade edilemez sanırım. Bitirirken yazarın kitap için seçtiği cümleyi kullanıp susmak isterim:
Bize bir ömür daha lazım vefatımızdan sonra çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik.
-Sadi Şirazi
Âşıklar Bayramı
Kemal Varol
İletişim Yayınları
227 sayfa, 2019