Ademin Kanadı

Uçmak için birçok kıstas vardır. Öncelikle iki adet kanat olmalı ve bununla beraber uçmaya cesaret edebilecek bir yürek. Fiziksel olarak yetmeyen bir şey veya eksik olarak bahsettiğimiz ne varsa aslında yüreğe bakar. Yüreği varsa, uçar.

Peki insan? İnsan uçabilir mi?

“Uçmak kanatlanmak değildir.” diyor Yasemin Karahüseyin ‘Ademin Kanadı’nda gün yüzüne çıkardığı Hezarfen Ahmet Çelebi’nin dünyasında. Her birimiz bu ismi hep uçmakla nitelendirmişizdir. Sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kanat takarak uçtuğundan bahsedilir. Ve bunun dışında hiçbir kaynakta adı geçmez Çelebi’nin. İşte bu yüzden efsane olmuş, efsane olmasıyla beraber her zaman tarihseverlerin ilgi odağı olmuştur.

Kitabımız Aklın Kanadı, Ruhun Kanadı, ve Ademin Kanadı bölümlerinden oluşuyor. Her bölümde gerçekleştirmeyi umduğu hayali; yani uçmayı arzulayan Ahmet Çelebi’nin hayallerinin nasıl aşk ile yoğrulduğuna şahit oluyoruz. Bu kitapta sadece Çelebi’nin uçma hayaliyle değil; gerçekliğin içinde hayalleriyle büyüyenlere, karmaşanın içinde düzenini bulmaya çalışanlarla beraberiz.

Dördüncü Murad Han zamanına götürüyor bizi Yasemin Karahüseyin. Daha yeni tahta çıkmış padişah, ülkenin içinde süregelen yeniçeri hakimiyeti. Halk neye ve kime inanacağını şaşırmış haldedir. Bağdat düşmüş, Celali İsyanları baş göstermiştir. Romanı okurken bu detaylara değinmesine rağmen tarihi bir kitap okumadığımızın sinyalini veriyor yazar en başından beri.

Aşkın hayal deryasının içine düşmüş Rana, hayallerinden beslenen Ahmet ve en yakın dostu aslında onun bir nevi zıttı, Seyyid. Rana ki ulaşamadığı aşkının sadece hayallerinde varolmayı dileyen bir acem kızıdır. Aşığı olduğu Ahmet’e yeşim taşından yapılmış tılsımlı bir kolye ile ulaşır. Üstelik hem kendisini hem de Ahmet’i geçmişe götürerek. Ve nihayet gün gelecek Rana’nın bu gerçeküstü sevdası, maşukun gözünde değer bulacaktır.

Lodos fısıldadı; ‘ Vakti geldi,hadi gel! ‘ ikinci bir daveti beklemediysem hafifmeşrep olan ben miyim? Uçtum. Her türlü sınırı kanatlarımla silerek. Korkak olan ben miyim? Kanatlarım! Hangi ustanın elinden kusursuz çıktınız? Maharetli olan ben miyim? Ah, burnumda tüten sümbül kokusu! Sevgiliyi bir kez olsun çekmemişken içime, onun rayihasıyla böylesi sarhoşken, bekri olan ben miyim? Aşıksak kanatlara ne hacet! Yoksa sufi olan ben miyim?

Buğday tenli acem kızı artık hayallerine ortak olacak, Ahmet’in kanatlarını hazırladığı hergün onun yanıbaşında olacaktır. Galata Kulesi’nde hayallerini gerçekleştirdiği vakit orada, tüm kalabalığın ortasında da olacaktır.

Kitapta her bir bölümün ayrı bir dünyası, ayrı bir havası söz konusu. Özellikle yazarın herhangi bir mesaj iletme çabası olmadan sarfettiği cümleler, aralara serpiştirdiği şiirler ve özlü sözler daha da hevesle okutuyor kitabı.

Tabii bir de bu yüzyılda olup Evliya Çelebi’ye, Nefi’ye rastlamak elden değil. Ahmet’in yani namı diyar Çebü’nün etrafındaki dostluğu, uçma merakının beşeri aşkla taçlanması edata bir şiir gibi olmuş.

Zihinlerimizde acaba Hezarfen gerçekten uçtu mu sorusu yer ederken, gelin sizi onun hayatında hayallerini gerçekleştirip gerçekleştirmediğini görmeye, yani okumaya davet ediyorum. Zira efsanelerde olsun veya olmasın böylesine önemli şahısların romanlarda yer etmesi bir yazarın altından kalkabileceği en zorlu bir o kadar da başarılı bir süreçtir. Hele ki böylesine hayallerini tüm engellere rağmen ille de gerçekleştirmeyi iman bilenler için bu kitap bir nevi azim örneği olmuştur.

Ademin Kanadı
Yasemin Karahüseyin
Şule Yayınları
279 sayfa, 2016

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir